Şeyh Edebali, Osmanlı'nın kurucusu Osman Gazi'nin kayınpederi ve aynı zamanda önemli bir İslam alimi ve manevi rehberiydi. Osman Gazi'ye verdiği pek çok nasihat arasında en ünlüsü şu sözleriyle bilinir:

"Oğul! Gün olur devran döner, Osmanlı gibi bir ulu devlet kurarsın. İşte o zaman, haksızlık yapma, zalimlerle işbirliği etme, halkının hakkını koru. Adaleti gözet ki, devletin ilelebet yaşasın."

Bu nasihat, adaletin önemini ve halkın hakkının korunmasını vurgulamaktadır. Osman Gazi ve onun soyundan gelen Osmanlı padişahları bu nasihat doğrultusunda hareket etmiş ve Osmanlı İmparatorluğu'nu yükseltmişlerdir. Bu sözler, Osmanlı İmparatorluğu'nun temel ilkelerinden biri haline gelmiş ve uzun yıllar boyunca devletin yönetim anlayışını etkilemiştir.

Seçimlerimizi yaptık, eskileri uğurladık, yenilere ise Şeyh Edebali’nin Osman Bey’e öğütlerinden en bilineni ile merhaba dedik. Her zaman ifade etmeye çalıştığımız gibi ne kazananlar çok sevinsin ne de kaybedenler çok üzülsün; bu bir bayrak yarışı, yeter ki halk mutlu, ülke müreffeh olsun. “Çalıyor ama çalışıyor” gibi, son derece çirkin ve ahlak dışı bir söylem ülke gündeminden ebediyen silinsin. Çalışsınlar, ama çalmasınlar. Halkın yararı ve mutluluğuna yönelik minik dokunuşlar yapsınlar, siyaseti zenginleşme aracı olarak görmesinler. Değişen dünyanın değişen şartlarına azami özen göstersinler, bilime, sanata, sanatçıya, saygıyla, ihtimamla yaklaşsınlar. Ahbap-çavuş ilişkilerine değil liyakate önem versinler, sosyal adalet duygusundan ayrılmasınlar. Seçilenlerden isteğimiz bunlar, yapılması yapılmamasından kolay hususlar! Bu vesileyle Sivas’ımıza Belediye Başkanı seçilen Sn. Adem Uzun’u da kutluyor, şehrimizin acil sorunlarıyla ilgili (ekibi ile birlikte) yapacağı çalışmalarda başarılı olmasını gönülden diliyoruz. Aşağıda ki satırlar kendisine “açık mektup” niteliğinde olup, (ilgileri için) şimdiden teşekkürlerimizi sunuyoruz:

- Sayın Başkanın bir konuşmasında, Sivas’ın en büyük sorununu trafik olarak gördüğünü dinlemiştim. Son derece doğru bir tespit, katılmamak mümkün değil. Sivas trafiği, tabiri yerindeyse “arapsaçlığından çıkmış, sarmala dönüşmüş durumda! Sinyalizasyon sisteminin mutlaka bilimsel çalışmalarla düzenlenmesi gerekmekte olup, mevcut sinyalizasyon sisteminin ıslahı zorunlu gözükmektedir. Bu arada kavşaklarda “akıllı sensör” uygulamasının maliyeti nedir bilmeyiz ama olsa çok iyi olacağı bir gerçek. Bazı ana arterlerde (Gök Medrese Caddesi çarpıcı bir örnek) çift taraflı park edilen araçlar faciaya adeta davetiye çıkarır nitelikte. Halil Rıfat Paşa Kavşağı’nda, üst yol açıldığı halde, sinyalizasyonlar hala eski trafiğe ayarlı, özellikle mesai bitim saatlerinde “kilit vaziyette”. Numune kavşağının yapılacak bir hayli işinin olduğu gün gibi ortada.  Şehir içindeki “rent-a-car” işletmelere düzenleme gerektiği aşikâr olup, halkın bu konuda mustarip olduğunu söylemekle yetinelim. Ana cadde üzerinde bulunan araç parkına ayrılmış kısımlarda, en azından trafik lambalarına belli mesafelerde boşluk bırakılması elzem gibi durmaktadır. Halk otobüsleri çoğu yerde duraklara girme- çıkma konusunda büyük sıkıntılar yaşamakta olup, bu sıkıntıyı en çok yaşayanlar da halk otobüsü sürücüleridir. Örnekleri çoğaltmak mümkün, ilk etapta görebildiğimizi duyurmak istedik…

- Daha önce, müteaddit defalar yazdığımız bir husus var ki; Halfelik Mezarlığı’ndaki reklam panoları” Kuşkusuz, en kutsal yerlerimizin başında gelir mezarlıklarımız. Orada tüm dünyevi hasletlerimizden uzaklaşır, uhrevi bir ruh haline bürünürüz. Bu reklam panolarının (konulması ne kadar yanlışsa) “behemehâl kaldırılmaları” son derece şık olacaktır…

- Yine daha önceleri gündeme getirmeye çalıştığımız bir mesele de merkezi yerlerde bulunan kaldırım çıkıntıları. Özellikle Sirer Caddesi, eski Adliye arkası, Hikmet Işık Caddesi gibi yaya trafiğinin yoğun, kaldırımların ise bir o kadar dar olduğu yerlerde araçların park etmesini engellemek amacı ile konulan taş çıkıntılar tam bir “bubi tuzağı” niteliğinde olup her gün onlarca insanın takılıp düşmesine, ciddi yaralanmalara, hayati tehlikelere sebep olmaktadır. Hatta bu ara yollarda dönüş yapan araçların, kaporta ve tamponlarını parçalayabilmektedir. Araçları kaldırımlara park ettirmemenin mutlaka başka yöntemleri olsa gerek…

- Pandemi döneminde başlayan cenazelerin Ayyıldız Camisinden kaldırılma uygulaması, daha sonralarda, “geçicilikten, kalıcı hale geldi”, dolayısıyla cemaatin büyük bölümü halk otobüsü ile oraya gitmek durumunda. O güzergâhın otobüsü, caminin bir hayli uzağındaki durakta indirim- bindirim yapmakta olup, yaşlı, hasta ve engelli kişiler zorlanmaktadır. Bu hususun dikkate alınmak suretiyle çözümü, cenazeye katılmak için otobüsle giden insanları rahatlatacaktır.

- Cadde ve sokak levhalarındaki imla ve yazım hatalarının, güzel Türkçemize hiç yakışmadığını söylemek zorundayız. Bir ülkenin ihtimamla korunması gereken en önemli değeri, kuşkusuz “Dilidir” Ayrıca, bugüne kadar ihmal edilmiş, önemli şahsiyetlerin isimlerinin, cadde-sokak gibi yerlere verilmesi (bu konuda daha öncede yaptığımız çağrılar mevcuttur) son derece yerinde olacaktır. Önceden yaptığımız bir diğer çağrı; içilebilen musluk suyu ve çöplerin ayrıştırılabilmesinin hayata geçirilmesi, hiç kuşkusuz gönülleri fetheden hizmetler olarak takdir görecektir.

- Otobüs duraklarının acilen iyileştirilmesi, kaldırım işgali, dilenci istilası (Bu meselede esas görev emniyet birimlerine düşüyor) gibi durumlar halkın nitelikli şehir yaşamını engelleyen faktörler olarak ivedilikle ele alınması gereken hususlar olarak göze çarpmaktadır.

- Tuvalet; bir insanın en hayati, en temel insan haklarından birisi, belki de birincisi. Umumi tuvaletlerin, başta engelli insanların rahat kullanabileceği şekilde düzenlenmesi, temizlik ve hijyenindeki devamlılığın sağlanması gerekmektedir. Bisiklet yollarının (En azından bazı bölgelerde) açılması elzemdir.               

- Halk otobüsleri ve Üniversite ulaşımı diyerek “mektubumuzu nihayetlendirecek” olursak; mevcut otobüslerin fiziki yapısı ve sayısının yetersizliği bir realite; hangi durakta binerseniz binin ayaktasınız! Bu durum Üniversite güzergâhında çok daha göze çarpmakta. Üniversite demişken; temelinin atılmasından bu yana geçen yaklaşık 50 yıla yakın zamanda, raylı sistemin (düşünülmüş bile olsa) hayata geçirilememiş olması son derece hazin bir durum... Kendisi aynı zamanda C.Ü. Akademisyeni olması hasebiyle, Sn. Başkanın da konuyla ilgili üzüntüsünü tahmin etmek güç olmasa gerek.

“Sürç-ü lisana mahal vermeden” görebildiğimizi (ayrıntı mükemmelliğin anahtarıdır) ifade etmeye çalıştık, “Çorbada tuzumuzun bulunması” umuduyla

NOT 1: İl Halk Kütüphanesinden aldığın ödünç kitabın üzerine notlar alan, satır altlarını çizen şahıs, şuna emin olabilirsin; sokağa tükürenden, yere izmaritini, çöpünü atandan, sinyal kolunun yerini bilmeyenden hiç farkın yok!

NOT 2: Geçtiğimiz 2 Nisan günü değerli film yönetmeni ve yapımcısı, “Bay Sinema” Türker İnanoğlu’nu 88 yaşında kaybettik. Türk sinemasına unutulmaz filmler armağan eden büyük ustayı sonsuzluğa uğurlarken Allah’tan rahmet diliyoruz, ruhu şad olsun…

NOT 3: Sesiyle, yorumuyla, besteleriyle popüler müziğimizin “Büyük Ustası” Kayahan’ı (Açar) 3 Nisan 2015’te kaybetmiştik. Vefat yıldönümünde saygıyla, özlemle, rahmetle anıyoruz…

NOT 4: Alparslan Türkeş: Kurucusu olduğu MHP’nin efsane genel başkanı, Türk siyasi tarihinin en önemli isimlerinden birisi. 4 Nisan vefatının 27. yıldönümünde saygıyla, rahmetle anıyoruz. Ruhu şad olsun…

FİLM: Schindler’in Listesi. Yön: Steven Spielberg. Başrollerde: Liam Neeson, Ben Kingsley, Ralp Fiennes. Yapım Yılı: 1993

22 Milyon dolar bütçesi, 321 Milyon dolar gişe hasılatı ile tüm zamanların en çok izlenen filmlerinden birisi. Sinemanın “dahi çocuğu” Spielberg’den bir beyazperde şaheseri…

 

ROMAN: Kuyucaklı Yusuf – Sabahattin Ali (2 Nisan vefatının 76. yıldönümü anısına)

O zamana kadar öykü yazarı olarak bilinen Sabahattin Ali’nin ilk romanı. 20. yy. başlarında Nazilli’nin Kuyucak köyünde bir karı kocanın öldürülmesi, ortada yetim ve sahipsiz kalan küçük Yusuf’un olayı incelemeye giden Kaymakam Salahattin Bey tarafından sahiplenilmesi ve devamındaki inanılmaz yaşam kesitleri ile bir Edebiyat Klasiği…

ŞİİR: Dere– Sabahattin Ali

Niçin bu derenin suları kara,

Niçin böyle hırçın akıyor dere? ...

Niçin deli gibi koşup kenara,

Billurdan kancalar takıyor dere? ...

 

Arzun tutunmaksa eğer sahile,

Ey dere, bu coşkun gayret nafile!

Bu sahil ki savmış nice kafile

Seni tutar mı, ey suyu mor dere? ...

 

Ağlama ey dere! ... Gürültüsüz ak...

Kader bu: Ne yapsan suyun akacak!

Çok zordur çırpınıp tutunamamak:

Fakat bir kere de bize sor dere! ...

YANLIŞ: Tecrübe ve Deneyim aynı anlama gelen iki kelime; bir arada kullanılması doğru değil.

DOĞRU: Tecrübe veya Deneyim; İkisinden birini seçerek kullanılmalı.

 

GÜNÜN SÖZÜ: “Öğrenip düşünmeyen insan bir kayıptır. Düşünüp öğrenmeyen insan ise büyük tehlike…” Konfüçyus

ÜTOPYA: Dünyadaki bütün ülkelerle savaş halinde olan Terravenenum Hükümeti, ülkeye bir müttefik bulması için Ulusal Uzay Bakanlığı’nı görevlendirdi!

RÜYA: “Bu bir düş mü? Boşluğa sallanırken bunun bir düş olduğunu düşünüyor muyum? Bunun bir düş olup olmadığını düşündüğümü hatırlıyorum. Oysa bu düşten uyanıp uyanmadığımı hatırlamıyorum.” Tezer Özlü/ Kar

YALAN:Aldatanı aldatmak iki kat keyiflidir. La Fontaine

DELİ: “Kimi zaman bilemiyorum, bir adamın ne zaman çatlak, ne zaman akıllı olduğunu kimin söylemeye hakkı var. Kimi zaman diyorum ki hiçbirimiz tam deli ya da tam akıllı değiliz, denge bir yana doğru kaymadıkça. Hani bir adamın yaptıklarından çok, onları yaptığı zaman çoğunluğun o adama bakışından anlaşılıyor galiba.” Afrika Atasözü

HAYAT-MEMAT: “Yaşamım, doğum karşısında bir duraksamadır.” William Faulkner/ Döşeğimde Ölürken

ŞADİ-İ ŞİRAZİ’DEN: “Hicaz’da, Kâbe yolunda susayan kimselerin bir tuzlu subaşında toplandıklarını kimse görmemiştir. Tatlı suyu bulunan bir çeşme başına ise, insanlar da üşüşürler, kuşlarla karıncalar da. Çünkü kuş, yem bulunan yere gider, bir şey bulunmayan yere değil!”

TEBESSÜM: Bektaşi’yi asacaklarmış; son arzun nedir diye sormuşlar? Canım çilek istedi demiş. Mevsim Ocak ayı imiş; bu mevsimde çilek bulunmaz demişler. Benim acelem yok, beklerim karşılığını vermiş…