Mithat Paşa'nın kariyeri, Tanzimat dönemine denk gelir. Tanzimat, Osmanlı İmparatorluğu'nda reform ve modernleşme hareketlerinin başladığı bir dönemdir.

Bu dönemde önemli roller üstlenen ve çeşitli görevlerde bulunan Mithat Paşa’nın en bilinen hizmetleri; Tuna, Aydın, Suriye Valilikleri ve daha sonra Osmanlı İmparatorluğu'nun Sadrazamlığı (Başbakanlık)  görevleriydi. Mithat Paşa,  görev yaptığı süre boyunca çeşitli toplumsal ve ekonomik reformları hayata geçirdi. Osmanlı İmparatorluğu'nda merkeziyetçiliğe karşıydı ve daha fazla özerklik talep eden grupları destekledi. Ancak Mithat Paşa'nın politik kariyeri dalgalanmalarla doluydu. Bazıları onu reformcu bir devlet adamı olarak görürken, diğerleri onu güç mücadeleleriyle ilişkilendirdi. Sultan Abdülaziz döneminde sadrazamlık yapmış olmasına rağmen, Abdülhamid'in tahta çıkmasından sonra görevden uzaklaştırıldı, önce hapsedildi ve sonra  (şimdiki Suudi Arabistan sınırları içindeki) “Taif’e” sürgüne gönderildi. Rivayete göre onu sürgüne götürecek olan “İzzeddin vapuru” Küçükçekmece rıhtımında içinde de kendisi olmak üzere Sultan Abdülhamit tarafından birkaç gün bekletilir, bu davranışın nedeni “olası tepkileri” ölçmektir. Sultan’ın bu “sosyal deneyi” amacına ulaşır, zira içindeki yolcusu ve bu yolcuyu nereye götüreceği belli olan “Vapur’a” hiç kimse dönüp bakmaz bile!. Taif’teki sürgün günlerinde sağır ve dilsiz cellatlara boğdurulup, daha sonra kanıt olarak kesilen başı “balmumu” kesesi içinde İstanbul’a gönderilen Mithat Paşa, Osmanlı İmparatorluğu'nda modernleşme ve reform çabalarıyla tanınan önemli bir figür olup, Karl Marx’ın eşine bıraktığı anılarında da “Osmanlı’yı” kurtarabilecek tek adam olduğu yazılıdır.  Ancak kariyeri, Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerindeki karmaşık politik ortamda birçok zorlukla karşılaştı. Sonunda, Mithat Paşa'nın ölümü, birçok tartışma ve spekülasyonla çevrildi ve onun mirası hâlâ tarihçiler arasında tartışma konusu olmaya devam ediyor. Her ne kadar aynı Karl MarxGeçmişte ne olmuşsa, başka bir şey olamadığındadır” demiş olsa da, yakın tarihimizin bu tür “Trajik olaylarla” dolu olduğunu da bir kez daha (üzüntüyle) hatırlamış oluyoruz…

Kıymayın Öğretmenlerimize!.

                Öğretmenlere yapılan saldırıların “münferit” olmaktan çıkıp, “Organize” bir hal aldığını yazmamızın “mürekkebi kurumadan” 7 Mayıs günü vahim bir haberle sarsıldık. Biz sarsıldık sarsılmasına da, haberin “Medyamızda” eften püften bir futbol maçının sonucu kadar yer bulup bulmadığı da ayrı bir durum. Eyüpsultan’daki Özel Eyüpsultan Final Akademi Anadolu Lisesi’nde Irak asıllı olduğu iddia edilen ve “Disiplin Kurulu” kararı ile okuldan ihraç edilen bir öğrenci, okuldan atılmasının 5.ayında! “elini-kolunu”  sallayarak geldiği okulda, okul müdürünü öldürüyor. “Katil zanlısının”  Irak asıllı olması değildir işin öznesi, taziye mesajları ile geçiştirilemeyecek kadar büyük ve vahim olmasıdır. İstanbul’daki olayın şokunu atlatamadan, menfur bir saldırı haberi de Sivas’tan geldi. Süleyman Sami Kepenek İlkokulu Müdürü Salih Sebahattin Karadağ “Öğretmene Şiddette” yeni bir halka oldu maalesef, tek tesellimiz hayati bir durumunun olmaması. Onlar bizim “Çalıkuşlarımız”  incitmeyelim, incinmelerine razı gelmeyelim. “Öğretmen Terörüne” verilecek cezalar özel bir kanunla mutlaka yeniden ve acilen düzenlemeli, caydırıcı cezalar “Behemehâl” verilmelidir…

Dip Not: Üstat Haldun Taner, haftalık yazıların avantajı kadar dezavantajlarında da bahsederken; “Sizin yazı gününüze kadar, haber-konu bayatlayabilir, hatta kokabilir” der. “Anneler Günü” yazımızın biraz gecikmeli olacağına ithafen söylemiş olalım…

NOT 1: Ali Fethi Okyar; Trablusgarp ve Balkan savaşlarını yaşayan bir komutan, Hem Osmanlı hem Cumhuriyet Meclisinin milletvekili, İngilizlerin ferasetiyle Malta’da sürgün günleri yaşayan bir vatansever. Cumhuriyet’in ilanı sonrası TBMM’nin ilk Başkanı, sonrasında Başbakan ve Milli Savunma Bakanı, “Serbest Cumhuriyet Fırkası” kurucu Genel Başkanı. Soyadını Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün verdiği değerli devlet adamını,  81.vefat yıldönümü olan 7 Mayıs’ta anıyoruz. Saygıyla, rahmetle, şükranla…

NOT 2: “Zeki-Metin” diye bildik onları, ayırmadık/ayıramadık birini birinden. Kâh Kayserili uyanık kardeşler oldular, kâh deliler!.. Her dönemin siyasetçilerini eleştirebildiler, hep dik durdular, onların olmazsa olmazı daima halkın mutluluğuydu. 8 Mayıs 2015 günü hem Metin’inden, hem bizlerden ayrıldı Zeki Alasya. Vefat yıldönümünde saygıyla, özlemle anıyoruz. Ruhu şâd olsun…

NOT 3: Necdet Tosun; Türk sinemasının sevimli “şişmanıydı” o, Haldun Taner’in “Hak Dostum Diye Başlayalım Söze” kitabındaki satırlar gibi; Şişmanlığı onun geçimi, sermayesi, yatırımı, geleceği idi. Elli kilo düşse, sağlıklı bir Necdet Tosun “Yeşilçamcılar” için ilginç olmaktan çıkacak, belki de kimse ona iş vermeyecekti! 10 Nisan 1975 günü çok genç yaşta kaybettik kendisini. Yine Haldun Taner’in ifadesi ile “Çoğumuz bir ip cambazıyız. Yaşamımızı sağlamak için… Sonra bir gün ipten düşünce de gelir beş dakika ağlarlar başucumuzda… “Mekânı cennet, ruhu şâd olsun…

DİZİ: Gibi: Yönetmen: Ömer Sinir(1-2. sezon). Onur Uzun(3. Sezon) Barış Yöş(4-5.sezon) Reyhan Yıldırım(5.sezon) Başrollerde: Feyyaz Yiğit, Kıvanç Kılınç, Ahmet Kürşat Öçalan.

Aynı evi paylaşan üç arkadaş; Yılmaz, İlkkan ve Ersoy’un her bölümü birbirinden bağımsız, akla hayale gelmez serüvenleri, monologları,  diyalogları! Seyredilmesi hoş enfes bir Exxen dizisi.

ROMAN: Hak Dostum Diye Başlayalım SözeHaldun Taner (7 Mayıs 38. Vefat yıldönümü anısına) Yakın dostu rahmetli Abdi İpekçi’nin “köşe yazısı yaz” ısrarlarına yıllarca direndikten sonra, Milliyet Gazetesinde yayımlanan makalelerinden oluşan bir edebiyat şaheseri. Araştırma, bilgi birikim ve en mühimi “Müthiş öngörüleri”. Baştan sona mizahla bezeli şahane bir eser…

ŞİİR: O ve Ben – Sait Faik Abasıyanık (11 Mayıs 70. Vefat yıldönümü anısına)

Sana koşuyorum bir vapurun içinde

Ölmemek, delirmemek için.

Yaşamak; bütün adetlerden uzak

Yaşamak....

Hayır değil, değil sıcak

Dudakların hatırası;

Değil saçlarının kokusu

Hiçbiri değil.

Dünyada büyük fırtınaların koptuğu böyle günlerde

Ben onsuz edemem.

Eli elimin içinde olmalı,

Gözlerine bakmalıyım,

Sesini işitmeliyim.

Beraber yemek yemeliyiz

Ara sıra gülmeliyiz.

Yapamam onsuz edemem.

Bana su, bana ekmek, bana zehir;

Bana tat, bana uyku

Gibi gelen çirkin kızım.

Sensiz edemem.

YANLIŞ: Yılların deneyimi(!)

DOĞRU: Tecrübeli oyuncu, tecrübeli insan, tecrübeli sanatçı  vs.

 

GÜNÜN SÖZÜ: “Hayatın bana öğrettiği her şeyi sadece üç sözcükle özetleyebilirim; Her şey geçer” Robert Frost

OYUN: “Biz gerçekten bir kukla sahnesindeyiz: Kuklacı Felek usta, kuklalar da biz/ Oyuna çıkıyoruz birer, ikişer/ Bitti mi oyun, sandıktayız hepimiz .” Ömer Hayyam

ARZUHAL: “Hayat arzudur, anlam değil.” Charlie Chaplin/Metis

NORMAL-ANORMAL: Hasta toplum, bünyesindeki normal bir davranışı normal dışı olarak yorumlayabilen toplumdur. Engin Gençtan/ Metis

İNSAN ÜZERİNE: “Korktuğu her şeyde fani, arzuladığı her şeyde ölümsüzdür insan.” Seneca/Metis

ÜTOPYA: “Terravenenum Sansür Bakanlığı ülkede sansürlenecek kitap, gazete ve fikir kalmadığı için bakanlık binasını AVM’ ye çevirdi. AVM’ ye her gün on bin zorunlu ziyaretçi alınacağı bildirildi. Metis

RÜYA: “Rüyanın gözleri her şeyi görür.” Murathan Mungan

YALAN:Çok fazla yalan söylendiğini ve daha az yalan söylense hepimiz için iyi olacağını yadsımıyorum ama her mantıklı insan gibi ben de yalanın hiçbir zaman söylenmeyeceği düşüncesinde değilim. Kırlarda yaptığım bir gezinti sırasında, bitkin düşmüş ama hala koşmaya çalışan bir tilki gördüm. Birkaç dakika sonra da avcılarla karşılaştım. Bana tilkiyi görüp görmediğimi sordular, gördüğümü söyledim. Ne yana gittiğini sorduklarında ise yanlış yolu gösterdim. Benim düşüncelerime göre doğru yönü gösterseydim iyi bir insan olmayacaktım Bertrand Russel/Mutlu Olma Sanatı

DELİ: “Derin bir mutsuzluğa kapıldığımda; çocuksu, grotesk, tahrip edici ve yalıtıcı oldukları hissiyle yok etmek istediğim arzuların pençesindeyken terapi peşine düştüm. Asla şifa bulmadım, ama toplum değişti ve eşcinselliği kabul edilebilir (neredeyse kabul edilebilir) bir eğilim olarak yeniden tanımlandı .” Edmund White/ Shrinks

HAYAT-MEMAT: “Diğer insanların ölümlerin her biri yakınımızmış gibi düşünebilirsek anlarız.” Nurdan Gürbilek/Metis

ŞADİ-İ ŞİRAZİ’DEN: Uzun yıllar ve ömürler boyunca halk bu toprak üzerinden başımızı çiğneyerek geçecektir. Bu saltanat nasıl elden ele bize kadar gelmişse böylece bizden sonra da başkalarının ellerine geçecektir.

TEBESSÜM: Kadın- Akşam yemeği istiyor musun/Koca- Tabii ne tercihim var?/Kadın- Evet ya da hayır!..