
Çocuklara Sınav Değil, Gerçek Bir Çocukluk Verin
Her yıl milyonlarca çocuk, adına LGS dediğimiz bir maratona giriyor. Sekizinci sınıf öğrencileri, yani daha 14 yaşında olan çocuklar… O yaşta hayatta eğlenmeleri gerekirken, onlara koca bir hayatı “şimdiden planlamaları” emrediliyor.
Veliler diken üstünde, öğretmenler baskı altında, öğrenciler stresin tam ortasında. Çocuklar değil sanki küçük yaşta büyümek zorunda bırakılmış bir nesil. Çünkü bir sınav var. Çünkü o sınavda başarılı olamazlarsa, iyi bir liseye gidemezlerse, “gelecekleri kararacakmış” gibi davranılıyor.
Peki ya bu çocuklardan biri o gün hasta olursa? Ya bir kayıp yaşamışsa, psikolojik bir süreçten geçiyorsa? Ya bir aile trajedisi yaşıyorsa, yoksullukla mücadele ediyorsa? Aynı sınavda, aynı başarıyı göstermesini nasıl bekleriz? Hangi vicdanla?
Her çocuğun şartı aynı değil. Kimisi özel dersle büyüyor, kimisi kardeşine bakarak. Kimisi akşam bilgisayar başında test çözüyor, kimisi iş yerinde ailesine yardım ediyor. Eğitimde fırsat eşitliğini yaratamamış bir ülkede, çocuklardan eşit başarı istemek en büyük çelişkimiz.
Bir de yetenek meselesi var. Hepimiz biliyoruz: Kimi matematikte parlıyor, kimi resimde, kimi sporda. Ama biz ne yapıyoruz? Herkesi aynı kalıba sokuyoruz. Herkesi aynı sınava. Herkesi aynı müfredata. Sonra da başarı bekliyoruz.
Oysa çocuk dediğimiz varlık; oyunla, gülüşle, hayal kurmakla büyür. 14 yaşındaki bir çocuğun geleceğini belirlemeye çalışmak; sadece bir eğitim hatası değil, bir insanlık meselesidir. O yaşta bir çocuk, sınavla değil, çocuklukla sınanmalı.
Fen lisesi, Anadolu lisesi, proje okulları, özel okullar… Hepsi ayrı kulvar. Hepsi farklı kalite. Peki neden? Neden her lisede nitelikli eğitim olmasın? Neden öğretmen kalitesi, kaynaklar, ders ortamı standart olmasın? Neden her çocuk, hangi mahallede doğarsa doğsun, aynı eğitime ulaşamasın?
Çünkü biz yıllardır sınavları konuşuyoruz, çocukları değil. Sıralamaları konuşuyoruz, yetenekleri değil. Puanları konuşuyoruz, hayalleri değil.
LGS gibi sınavlar, çocuklarımızın zihinlerine erken yaşta stres tohumları ekiyor. Ve biz bu tohumların çiçek açmasını bekliyoruz. Ama çocukların ihtiyacı sınav değil; anlayış, destek, oyun, doğa, sanat, müzik, spor…
Türkiye'nin gerçek eğitim reformu, sınav sistemini yeniden düşünmekten geçer. Çocuklarımızın yeteneklerini erken keşfetmekten, onlara uygun yollar açmaktan, her okulu kaliteli hale getirmekten geçer. En önemlisi de şundan geçer: 14 yaşındaki bir çocuğun sırtına, hayatının yükünü değil, hayallerinin rengini vermekten…
Bu nedenle bu sınavlara dur demek zorundayız. Bu sistemi, çocuklarımızın omuzlarındaki yükü sorgulamak zorundayız. Çünkü geleceği; sınav kağıtlarına değil, özgürce düşünen, hayal eden ve mutlu olan çocukların kalplerine yazmalıyız.
Onlara sınav değil, gerçek bir çocukluk armağan etmeliyiz.