
Sen Gittin, Biz Eksildik
Bugün takvim 10 Mayıs’ı gösteriyor. Sıradan bir gün gibi görünse de benim hayatımın dönüm noktası. Tam 15 yıl önce, içimde bir şey koptu, büyüdüm. Çocukluk haylazlığımı, şımarıklığımı, sırtımı yasladığım o dağ gibi adamı o gün toprağa verdim. O gün ben, kardeşlikten yarım kalmışlığa geçtim.
Abim…
Dostum, kahramanım, sırdaşım…
Beni koruyan, kollayan, hayatı bana oyun gibi sevdiren can parçam…
Sana "gitti" demek hâlâ zor. Çünkü içimde hep bir yerdesin. Sesin, gülüşün, sabahları "kalk geç kaldın" diye uyanışların, paylaştığımız o küçük büyük anılar… Hepsi hâlâ burada. Benimle.
İnsan, birini kaybettiğinde neyin gerçekten önemli olduğunu anlıyor. Mevki, para, kariyer… Hepsi anlamsız. Çünkü senin yokluğun öyle büyük bir boşluk ki, hiçbir şeyle dolmuyor. Bir dakikanı, bir bakışını, bir gülüşünü tekrar görebilmek için ömrümden vazgeçebilirim. Ama ne çare… İnsan çaresiz. Ölüm karşısında, en güçlü sandığın bile dizleri çözülüyor.
Ve içimde taşıdığım bu kardeş acısına, bir de anne babamın taşıdığı evlat acısı ekleniyor. Ben bile bu yükle zor nefes alırken, onların yüreğinde neler koptuğunu düşünmek, yüreğimi deliyor. Her bayramda, her özel günde gözleri dolar annemin. Çünkü bir yeri hep eksik. Herkesin "mutlu anneler günü" dediği günde, benim annem bir yanıyla hep hüzünlü.
Anneciğim…
Bu köşe, senin için de…
Gönlü merhametle dolu, evlatları için gözünü kırpmadan yanan, hep güçlü kalmaya çalışan güzel kadın…
Senin gözlerin dolduğunda, bu dünyadaki en büyük cehennem benim için başlıyor. Çünkü sen ağlamamalısın. Senin gözlerinde yalnızca huzur olmalı. Abim seni çok severdi, sana kıyamazdı. Ben de öyleyim. Her şey için, hakkın için binlerce kez teşekkür ederim. Bin yıl sırtımda taşısam, yine de ödeyemem emeklerini.
Sen bizim her şeyimizsin.
Ve abim… Sen de bizim içimizdeki en büyük yara ama aynı zamanda en kıymetli hatırasın. Mekânın cennet, yolun ışık olsun. Seni hiç unutmadım. Hiç unutmayacağım.