MAİDESURESİ-104-105-109-116-117

104-
Onlara: “Allah'ın indirdiğine (Kur'an'a) ve Resul'(ün size tebliğ ettiğin)e gelin” denildiği zaman (onlar): “Atalarımızı üzerinde bulduğumuz (töre, gelenek ve ideolojiler) bizim için yeterlidir” derler. Ya ataları hiçbir şey bilmeyen ve doğru yolu bulamayan (kimseler) olsa da mı (yine onlara uyacaklar)?

Cemal Külünkoğlu Meali
Mâide Suresi 104. Ayet Açıklaması

“Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeyler bize yeter” demek, hayatımızdan memnunuz, yeni bir kitaba ve peygambere ihtiyacımız yok, atalarımızdan gördüklerimizle, ecdadımızın yaşadıklarıyla yaşamaya devam edeceğiz demektir. “Bugün dünyada iyi de olsa kötü de olsa yürüyen bir düzen vardır, bu düzen içerisinde herkes şöyle böyle hayatından memnundur. Kur’an kutsal bir kitap olarak kalsın, onu duvarlara asalım, yemin aracı olarak kullanalım, arabamızın torpidosuna koyalım, cenaze merasimlerinde okuyalım ama onu anlamaya çalışarak işimize karıştırmayalım, hayata müdahalesine izin vermeyelim. Hz. Muhammed peygamberimiz olsun, Müslüman kimliği için onun peygamberliğine şehadet edelim ama onun on dört asır önceki hayatını günümüze taşımaya kalkmayalım, bu kadar çağdaş paradigmalar varken tutup da onu model olarak almayalım” gibi hezeyanlarla toplum her geçen gün dinden ve dini hayattan daha da uzaklaştırılıyor, insanların inançlarındaki ve ahlakî gelişmelerindeki yetkinlik tarihî süreç içinde giderek azalıyor. İslami hakikatlerden ve Kur’an’daki mesajlardan haberi olmayan ve böylece dinî mülahazaların pratik hayata müdahalesine karşı çıkan insanlar, yaşadıklarının olması gereken olduğunu sanıyorlar. Oysa insandan istenen ve beklenen hayat bu değildir. Realite planında insanı hak ettiği makama taşıyacak ve onu cennetin varisi yapacak olan, yaratılıştan kendisine lütfedilen insanî güzellikleri diri tutarak ve bunun için ilahî düsturlardan destek alarak dosdoğru bir hayat ortaya koymasıdır.


105-
Ey iman edenler! Siz kendinizden sorumlusunuz. Eğer doğru yoldaysanız, sapıtanlar size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır: işte o zaman yaptıklarınızı size bir bir haber verecektir.

Mustafa İslamoğlu Meali
Mâide Suresi 105. Ayet Açıklaması
Âyet, sorumluluğun şahsiliği bağlamında değerlendirilmelidir (2:286). Kişinin soyu ve atası övünülecek ya da yerinilecek bir unsur değildir.

Suat Yıldırım Meali
Mâide Suresi 105. Ayet Açıklaması
Bu âyet, emr-i mâruf nehy-i münker isteyen âyetlerin hükmünü değiştirmiyor. Ashab zamanında bile böyle anlayanlar olunca Hz. Ebû Bekir (r.a.) minberden şöyle seslenmiştir: “Ey insanlar! Siz bu âyeti okuyor fakat, bundan maksadı, gereğince anlamıyorsunuz. Ben Resulullah (a.s.m)’dan şunu işittim: “İnsanlar bir zalimi görürler de zulmünü engellemezlerse, Allah Teâlâ hepsine azab eder.” Bu âyeti sırf ferdî bir mânada almamalı, enfusekum’dan ferdi, nefsi ve tümüyle toplumun kendisini içine alan bir mâna anlamalıdır. Yani fert, fert olarak, Müslüman toplum da toplum olarak, iyilik ve dürüstlüğünü korumalıdır. Bununla beraber âyet bize asıl şunu gösteriyor ki: kurtuluş ve toplumun hidâyeti de fertlerden başlar. Fertler düzelirse toplum da düzelir. Fertlerde sıhhat ve istikamet olmazsa, sayılarının artması kuvveti artırmaz. Bilakis sorunları çoğaltır. Çünkü toplumda tam bir birlik olmazsa, toplama ve çarpma, kesirlerin çarpımında olduğu gibi, daha küçük bir neticeye götürür. Tam sayı olarak 3X3=9 ederken, 1/3X1/3=1/9 olur. Onun için önce tam sayı durumunda, kâmil fertler yetiştirmelidir. Toplumu ıslah etmek isteyenler, emr-i mârufu kendilerinden başlatmalıdırlar. Keza sağlıksız bir toplum da, başka toplumları düzeltemez. Müminler, fert ve toplum olarak görevlerini yaparlarsa, başkalarının sapmalarından sorumlu olmazlar.

109-
Allah’ın elçileri toplayıp da “Size ne cevap verildi?” dediği gün “Bizim hiçbir bilgimiz yok; şüphesiz ki gizlilikleri bilen ancak sensin sen” demiş (olacaklar)dır.

Mehmet Okuyan Meali A‘râf 7,6’da “bütün peygamberlerin ve ümmetlerinin”, Sebe’ 34.40-41’de ise
Mâide Suresi 109. Ayet Açıklaması
“meleklerin” sorgulanacağından söz edilmektedir. Hem peygamberlerin hem de meleklerin sorgulanması, elbette onların cezalandırılması anlamında değil, peygamberleri ve melekleri günahlarına sebep gören insanları rezil ve deşifre etmek içindir. Zira peygamberlerin ilâhî huzurda korkudan uzak olacakları ayet ile sabittir. Bu konuda bkz. Neml 27:10.,Benzer mesajlar: Mâide 5:116; Tevbe 9:78; Sebe’ 34:48.,Bu ayet peygamberlerin kendilerinden sonrasıyla ilgili bilgileri olmadığının delilidir.

116- 
Ve işte o zaman Allah “Ey Meryem oğlu İsa!” dedi, “İnsanlara ‘Allah’ın dışında, O’nun astı olarak beni ve annemi ilâh edinin’ diye sen mi söyledin?!” Cevap verdi: “Zâtını tenzih ederim! Kendim için hakkım olmayan bir şeyi söylemek bana yakışmaz. Bunu söylemiş olsaydım elbette Sen bilirdin. Sen benim sırrıma erersin, fakat ben Senin sırrına eremem. Şüphesiz yaratılmışların idrakini aşan her şeyi bilen yalnızca Sensin.


Mustafa İslamoğlu Meali
Mâide Suresi 116. Ayet Açıklaması
Dûn hem “dışında” hem de makam olarak “altında, aşağısında” mânasına gelir. “Ast” karşılığını bunun için tercih ettik. Bu tercih Hıristiyanların Hz. Meryem’e biçtikleri konuma uygun düşmektedir. Hz. Meryem’in “Tanrının annesi” sıfatıyla teslise dördüncü unsur olarak eklenmesi İskenderiyeli kilise babalarının ortaya attığı bir tezdi. Miladî 431 yılında Efes Konsilinde resmiyet kazandı.

117-
“Ben onlara, yalnızca senin bana emrettiğin (şu esası) söyledim: ‘Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin!’ İçlerinde bulunduğum sürece durumlarına şahittim. Beni vefat ettirince artık onlar üzerine gözetleyici yalnız sen oldun. Sen her şeye şahitsin.

Mehmet Okuyan Meali
Mâide Suresi 117. Ayet Açıklaması
Hz. İsa mahşerdeki sorgulanmasında Yüce Allah’ın kendisine soracağını bildirdiği “Beni ve annemi Allah’ın peşi sıra iki ilah edinin” şeklindeki sözü söylemediğini ifade etmektedir. Hz. İsa kavmine tebliğde bulunurken Yüce Allah’ın kendisine emrettiği şeyi yani tevhidi benimsemeleri gerektiğini onlara tebliğ ettiğini ve bunu da “Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin” cümlesiyle dile getirdiğini bildirmiş olacaktır. Benzer mesajlar: Âl-i İmrân 3:51; Meryem 19:36; Zuhruf 43:64. Ayette geçen [teveffeyte] fiili “vefat ettirmek” anlamına geldiği için, bu ayet Hz. İsa’nın da tıpkı diğer bütün önceki insanlar gibi vefat ettirildiğinin apaçık bir delilidir. Burada olduğu gibi [teveffeyte] fiili tek başına veya “ölüm”le ilgili bir kelimeyle kullanıldığında “öldürmek” demektir. Fakat En‘âm 6:60 ve Zümer 39:42’de olduğu gibi [el-leyl] “gece” veya [menâm] “uyku” gibi kelimelerle kullanılırsa, ancak o zaman “uyutmak” anlamına gelmektedir. Buradaki vefat ettirmek fiili çok açık bir şekilde “öldürmek” demektir. Bunu başka şekilde yorumlamak doğru değildir. Hz. İsa’nın vefatı konusunda Âl-i İmrân 3.55 ve Nisâ 4.157-158’de de çeşitli bilgiler verilmektedir. Hz. Muhammed’in öldüğü bu dünyada başkasının sağ kaldığını düşünmek konuyu anlamamaktan veya başka kabulleri vahyin önüne geçirmekten başka bir şey değildir.

118-
Mustafa İslamoğlu Meali
Eğer onlara azab edersen, şüphe yok ki onlar Senin kullarındır; yok eğer onları bağışlarsan, hiç şüphesiz her işinde mükemmel olan tek Sensin, her hükmünde tam isabet eden de yalnız Sen!

Mustafa İslamoğlu Meali
Mâide Suresi 118. Ayet Açıklaması
Burada anlatılan Hz. İsa ile Uhud’da kan revan içindeyken ellerini açıp “Ya Rabbi! Onlara hidayet et, onları affet! Zira onlar bilmiyorlar!” diyen Allah Rasûlü, ne kadar da birbirine benziyor! Aslında burada yapılan, rasullerin tek yatırım aracı olan insanı, kendisine rağmen savunmaktır. Âyette aktarılan duadaki edep dikkat çekicidir. Hz. İsa, “onlar senin kullarındır” derken, zımnen “Ya Rab! Senin kullarına Senden daha şefkatli olamam! Sen istersen azap da edersin. Böyle bir iddiam yok! Onlara gösterdiğim şefkati de Sana borçluyum! Ve ben bu duayla bana verdiğin şefkatin şükrünü eda ediyorum!” der gibidir.
Allah Rasûlü’nün, insanın içindeki şefkat ve merhamet ırmağını cûş u hurûşa getiren bu âyeti gece namazlarından sonra sıkça (ve muhtemelen tekrar tekrar) okuduğunu Hz. Âişe’nin tanıklığından öğreniyoruz.