(Deniz-Hüseyin-Yusuf)

Onlar ”68 kuşağının” temsilcileriydiler, tek bir idealleri vardı; “Ne ABD ne Rusya, tam bağımsız Türkiye!” Hiç kuşkusuz ülkenin en zeki çocuklarının başında geliyorlardı, zira o dönem kazandıkları ve eğitim yaptıkları “üniversitelerin niteliği” bunun tam kanıtı idi. 1968 yılı, dünya gençlik hareketinin ve dolayısıyla halk hareketleri için önemli bir noktadır. Fransa’da başlayıp tüm dünyayı dalga dalga saran bu hareketin çıkış noktası; savaşların yol açtığı yıkıntıların, yoksulluğun, işsizliğin ve süregelen emperyalist saldırıların son bulması, eşit bölüşüm ve barış içinde bir dünya “ütopyasıydı”. Bu toplumsal hareketin Türkiye cenahında ise dönemin “12 Mart” ara rejiminin demir yumruğu vardı ve baskıcı-totaliter rejim için tehlikeli bulunan bu gençlerin ortadan kaldırılması gerekiyordu. Her ne kadar, “toplum için tehlikeli teröristler (o zaman anarşist deniliyordu) olarak lanse etmeye uğraşsalar da ülkem insanının gönlünden silmeyi başaramadılar. İnsanlar, onların hatıralarını çocuklarına koydukları isimleriyle, evlerinin duvarlarına yapıştırdıkları posterleriyle, onların sevdiği şarkılar ve şiirlerle, Rodrigo’nun gitar konçertosuyla, tek keyifleri olan “çay ve sigara” ile yaşattılar, yaşatmaya devam ettiler…

Hukukun ayaklar altına alındığı “Sıkıyönetim Mahkemeleri’nin verdiği idam kararları”, “İcazetli TBMM” tarafından onaylandıktan sonra, ailelerine birer mektup yazarak ve gülümseyerek çıktılar darağacına. Üç yiğit delikanlı, 6 Mayıs 1972’nin ılık gecesinde, yeniden yeşeren, çiçeklere boğulan toprağa düştüler usulca. Onlar bir ideolojinin değil, eşit ve mutlu bir yaşamın sözcülüğünü yaptıkları için canlarından oldular. Kısacık yaşamları, adlarını evlatlarına verecek olan ana ve babaların hafızalarında silinmemecesine yer etti. Onların ölümünden sonra “kontrollü gerilim stratejisi” planı, toplumu adım adım 80 ihtilaline, dolayısıyla ülkenin onlarca yıl geri gitmesine neden oldu.  Yazık ettiler, günah işlediler, üç yiğidi yağlı urganlara gönderdiler. Her 6 Mayıs’ta sessiz sessiz, ılgıt ılgıt ağlayan “milyonlarca” kişiden sadece birisi olarak vefat yıldönümlerinde; saygıyla, rahmetle, derin bir özlemle anıyorum. Ruhları şad olsun…

NOT 1: Geçtiğimiz 1 Mayıs işçi ve emekçi bayramıydı, tüm emekçilerin haklarını aldığı, anayasanın amir hükümlerinin uygulandığı nice bayramlar diliyoruz…

NOT 2: 3 Mayıs “Türkçülük Günümüz” ülkemize, tüm dünya Türklerine kutlu olsun. Başta, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, ecdadımızı saygı ve şükranla anıyoruz. “Ne Mutlu Türküm Diyene

NOT 3: Gün geçmiyor ki, “öğretmelere saldırı” haberi duymayalım, bu iş “münferit” olmaktan çoktan çıkmış, organize bir hale gelmiştir. Daha sonra geniş anlamda değineceğimiz bu konu ihmal edilemeyecek kadar mühimdir, acil önlemler gerektirmektedir…

NOT 4: Fatih Sultan Mehmet Han; Çağ açan büyük padişah, İstanbul’u fetheden bir büyük komutan, yeniliklere son derece açık bir entelektüel. 3 Mayıs günü 543. vefat yıldönümünde rahmetle anıyoruz, ruhu şad olsun…

MİNİ DİZİ: Rise of Empires: Ottoman. Yönetmen: Emre Şahin. Başrollerde: Cem Yiğit Üzümoğlu, Birkan Sokullu, Tuba Büyüküstün, Tommaso Basili, Osman Sonant, Damla Sönmez.

Fatih Sultan Mehmet Han anısına izlenmesi gereken enfes bir Netflix dizisi.

 

ROMAN1: Deniz Fırtınalı Yıllar – Tarkan Tufan.

“Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür” (İnsan hafızası, unutkanlıkla sakatlanmıştır). Muallim Naci’ye atfedilen bu söze inat, hafızamızı daima dinç tutabilmek için bu insanları her zaman hatırlamak zorundayız. Deniz-Hüseyin-Yusuf darağacına giderken elbette bu halkın onları kalbine gömeceğini ve asla unutmayacağını bilerek, ölümden korkmadan attılar adımlarını!..

 

ROMAN2: TBMM Tutanakları İdam Görüşmeleri - Liya Yayınları

Sözde muhtıra, aslında bal gibi müdahale! 12 Mart zalimlerinin talimatlarıyla, “darağacına” gönderilen Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idam görüşmelerinin ibret vesikası. Biz okurken yüzümüz kızarıyor, evet diye kalkan ellerin hiç mi vicdanları sızlamadı acaba!..

 

ŞİİR: Neyleyim (Canım Benim)– Nevzat Çelik /Deniz- Hüseyin- Yusuf anısına

 

Canım benim güzel annem
Bir solukluk izin ver
Analık hakkınla bağlama beni

Aşk dedim
Sevda dedim
Umut dedim
Kavga dedim

Elimde gençliğim vardı
Onu verdim neyleyim

Aman annem canım annem
Bir solukluk izin ver
Analık hakkınla bağlama beni

Aşk dedim
Sevda dedim
Umut dedim
Kavga dedim

Elimde gençliğim vardı
Onu verdim neyleyim

YANLIŞ: Tecrübeli eldiven(!)

DOĞRU: Tecrübeli kaleci

 

GÜNÜN SÖZÜ: “Annemi teselli etmek sana düşüyor. Kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum Kendisine özellikle tembih et. Onun bilim adamı olmasını istiyorum. Bilimle uğraşsın ve unutmasın ki, bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir.” Deniz Gezmiş/Babasına yazmasına izin! verilen son mektubundan…

OYUN: “Sen gel bu oyunun kuralını değiştir/ Mutsuzluk ceza değil ehven bir iştir.” Metin Altıok

NORMAL-ANORMAL: “(Platon’a göre) filozoftan daha az “normal” olan hiçbir şey yoktur. Dolayısıyla, filozof eğer hocaysa, ancak anormal bir biçimde hocadır; yani şeylerin ve söylemlerin resmi tertibinden kendisini çekmiştir ve bunları inkâr eder. Ancak bu koşulla söylemin düzenlerini saptırıcı bir biçimde kat edebilir ve kavramın sistematik yasasına uyarak hem dile getiren, hem müdahalede bulunan, hem akıl yürüten hem de susan olabilir.” Alain Badiou/ Fransız Felsefesinin Macerası

İNSAN ÜZERİNE: “Şu insanlara hiçbir şey çok değildir.” Sait Faik Abasıyanık

ÜTOPYA: “Terradulcium’ da bir atölye haftada 20 saatlik azami çalışma süresini aştığı gerekçesiyle ihtar aldı. Fazladan mesainin “gönüllü” olduğunu belirten atölye sorumlusuna cevap Emek Bakanı’ndan geldi: “Gönüllü mesai olmaz. ”Metis

RÜYA: “Modern insan tamamen uyanık bir şekilde düşündüğünü sanıyor. Ama onun bu uyanık düşünüşü, işkence odalarının aklın aynalarında sonsuzca tekrarlandığı bir kâbus labirentlerine sürükledi bizi.” Octavio Paz

YALAN:Aldanmanın iki yolu vardır; birincisi doğru olmayan bir şeye inanmak, ikincisi ise doğru olan bir şeye inanmayı reddetmek. Soren Kierkegaard

DELİ: “Beni iyileştiren ne şok, ne de ilaçlar. Beni iyileştiren bu kliniklere bir kere daha kilitlenme olasılığının verdiği büyük ve derin korku.” Tezer Özlü/ Çocukluğun Soğuk Geceleri

HAYAT-MEMAT: “Yaşam denen bu kazan, bu fırın, bu ızgara, bu milyarlarca uyarı, kışkırtma, tembih, coşkunluk, bu bitmek bilmeyen baskı ortamı, bu sonsuz üretme, ezme, yutma, engelleri aşma, durmadan ve yeniden başlama makinesi, senin değersiz varoluşunun her gününü, her saatini yönetmek isteyen bu yumuşak dehşet.” Georges Perec/Uyuyan Adam

ŞADİ-İ ŞİRAZİ’DEN: Her zaman sana teveccüh ve iltifat gösteren bir kimse, ömründe bir kere sitem ederse onu affetmesini bilmelisin! Halktan bir zarar görüyorsan incinme. Çünkü insan, dostluğunu ve düşmanlığını Tanrıdan bil, çünkü her ikisinin de kalbi onun tasarrufu elindedir. Her ne kadar atılan ok yaydan geçerse de oku yaydan bilmez, yayı tutan kimseden bilir.

TEBESSÜM: Bektaşi babalarından biri, bir kalabalığa katılarak bir düğün evine gitmiş. Sofraya davet için: “Baba iştahın var mı?” demişler. Baba efendi şu cevabı vermiş: “Benim gibi bir fakirin ondan başka nesi olur?”