Süleymancıların Gaz ova da ki Kur’an kurslarından aldığımız eğitim yeterli görüldüğünden bir üst kademeye yani tekamül Kursu eğitimi için Çorum’un İskilip kazasına gönderildik. Aynı şekilde Arapça, Fıkıh, Kelam ve Mantık ilimlerini okumaya devam ediyoruz.

Tabi ki bunlarla beraber Tasavvuf sohbetlerimize yoğunlaşarak devam ediyordu. Aynı Sahabeden bir kişi, Peygamberimiz şöyle buyurmuştu dediği gibi Ya direk Üstadımız şöyle buyurmuş diyerek veya Felan Abimiz, Üstadımızın şöyle buyurduğunu anlatmış diye geçmişten bilgiler aktarırlardı.

Tasavvufun genelinde başladığı günden bu güne kadar ismi gelen CÜ’neydi Bağdadi, Bayezidi Bistami, Hallac ’Mansur, Ahmet Rufai, Abdülkadir Geylani, C. Rumi, Şahı Nakşibendi, Muhyiddini İbn Arabi ve daha birçok Tasavvuf ve Tarikat şeyhi diğer tarikatlarda kabul gördüğü gibi Süleyman Efendi Cemaati tarafından da kabul görüyordu.

İsmi günümüze kadar gelen bu kişiler daha çok ağızlarından çıkan ipe sapa gelmez sözlerle meşhur olmuşlardır. Bunları da normal göstermek için Şatahat, Sekr hali gibi bahaneler uydurmuşlar ama aklı başında Akaid, kelam, Tefsir âlimleri tarafından reddedilmişler, hatta küfürle suçlanmışlardır.

Bayezid, İran’ın Horasan eyaletinde bulunan Bistam kasabasında doğmuştur. Dedesi Sürûşân (Serûşân) aslen İranlı Mecusi bir din adamıyken Müslüman olmuştur. Bayezid’in Hicri 261 de vefat ettiği bildirilir. Şatahatları ve Sekr (Sarhoşluk) hali ile meşhur olmuş, bugüne ulaşan şu tartışmalı sözleri söylediği bildirilir:

- “Cübbemin içinde Allah’tan başkası yoktur.”

- Allah ile kendi durumunu anlatmak için: “Ben O oldum, O da ben.”

- “Kendimi tenzih ederim, benim şanım ne Yücedir.”

-“Kul Rabdir; Rab de kuldur. Keşke bilseydim Mükellef olan kimdir?

-“Eşyanın kendisi olduğu halde eşyayı izhar eden Allah’ı tenzih ve teşbih ederim.”

“Doğrusu sonradan Meydana gelen mahlûkatın vücudu yaratanın vücudunun aynıdır.

-“Kendimi tenzih ederim, kendimi tenzih ederim; ben en Yüce olan Rabbimin kendisiyim.

-“Allah’a Andolsun ki, Benim bayrağım Muhammed’in Bayrağından daha büyüktür! Benim Bayrağım nurdur. Altında bütün insanlar ve cinler ve Peygamberlerden olanlar bulunuyor.

(Celal Yıldırım Bayezidi Bistami ve İslam tasavvufunun özü: Demir kitap evi İstanbul 1978)

Kurslardaki Sohbetlerde bu kadar teferruatlı anlatılmasa da birçok menkıbesini Hocalarımızdan dinliyorduk. Yine çokça adı geçen büyük şeyhlerden biri de Söylenmesi bile dinen uygun olmayan ve Mevlana diye anılan Celalettin Rumi’dir. Onun kitaplarının tümünü okuyarak, hakkında 400 sayfalık kapsamlı bir eser yazdığım için ondan kısaca bahsedeceğim.

1966 yılında Sivas’tan Otobüsle Hacca giden Hacı adayları gönderilirken şöyle anlatılıyordu. Hacılar buradan Otobüslerle evvela Konya’ya giderler ve oradan Irak yolu ile Mekke’ye giderler. Eğer Konya’ya uğramadan giderlerse Hacları yarım olur deniyordu.

 Bir de Kurslarda ki sohbetlerde Celalettin Rumi hakkında Hocalarımızdan C. Rumi için şöyle bir övgü dinlediğimi hatırlıyorum: Cenab’ü Allah, Celalettin Rumi ye on çeşit keramet gösterme hakkı vermiştir. Eğer C. Rumi istese Atom silahından daha güçlü bir silah icat edebilir” demişlerdi.