GÖRÜLMEDEN SEVİLENLER
Görmenin Ötesinde Bir Muhabbet Mümkün mü?
Göz Görmeyİnce Gönül Ne Görür?
Bir kitap söyleşisi öncesinde, değerli yazar Alişan Kapaklıkaya ve kıymetli akademisyen Profesör Dr. Recep Toparlı Hocamızla oturuyorduk. Söz döndü dolaştı, evlilikten açıldı, oradan da “görmeden sevmek” üzerine derin bir sohbete evrildi. Sohbet ilerledikçe kendi hayat hikâyemden de bahsettim: Görme engelli biri olarak eşimle nasıl tanıştığımı, nasıl sevdiğimi… İkimizin de görmemesine rağmen nasıl bir sevda kurabildiğimizi… O an içime bir soru çöktü: Görmeden sevmek gerçekten mümkün müydü?
Görmeden Sevmek: Bİr Kalp Sanatı
Bizler Rabbimizi görmeden seviyoruz. Peygamber Efendimizi bir kez olsun görmemiş milyonlar, onun için gözyaşı döküyor. Hâl böyleyken, bir insanı da görmeden sevemez miyiz? Göz görmekten âcizse, kalp daha bir görür aslında.
Osmanlı’dan nakledilen bir vaka bu sorunun cevabını yıllar öncesinden veriyor: Eşi âmâ olan bir adam, karısının üzülmemesi için yıllarca kendisi de kör gibi davranır. Seneler geçer, zaman zamana eklenir, evin hanımı vefat eder. Bir anda adamın gözü açılır. Komşular şaşırır: “Sen görmüyordun, bizi kandırdın mı, nasıl şu anda görüyorsun?” diye sorarlar. “Evde kandırdın diyelim, dışarıda da mı kör gibi davrandın?” Adamın cevabı her şeyin özetidir: “Onu en çok dışarıda duyacağı bir yalan üzerdi. Onu üzmemek için tam on beş sene bu yükü taşıdım.”
Bu, sevgidir. Gözü değil, gönlü gören bir adamın hikâyesidir.
Ruhlarımız Gerİde Kalmasın
Afrika ormanlarında kayıp bir şehri arayan bir keşif ekibi, yerlilerle birlikte haftalarca yürür. Bir sabah yerliler ansızın durur. Arkeologlar şaşkındır. “Neden durduk?” diye sorduklarında, cevap çarpıcıdır: “Çok hızlı gidiyoruz. Ruhlarımız geride kaldı.”
İşte çağımızın özeti. Çok hızlı yaşıyoruz. Ruhlarımız, sevgilerimiz, sevdiklerimiz geride kalıyor. Aileler yan yana ama ayrı, eşler bir evde ama iki yabancı… Sevgi, göz göze bakmakla değil; aynı yöne bakmakla yaşanır.
Kördüğüm Gİbİ Sevİyorum
Peygamber Efendimiz (sav), ailesine en yoğun zamanlarında dahi vakit ayıran, eşi Aişe validemize “Kördüğüm gibi seviyorum.” diyen bir muhabbet önderiydi. Bir gün Aişe validemiz: “Kördüğüm ne durumda?” diye sorduğunda, Efendimiz cevabı verir: “İlk günkü gibi…”
Bu, sadece bir söz değil, bir hâl, bir sadakat, bir ahiret yolculuğudur. Sevgi, ilk günkü heyecanı koruyabiliyorsa gerçek olur.
Bugün kaçımız eşimize bu cümleyi kurabiliyoruz? Kaçımız sevgimizi gösteriyor, iltifat etmeyi, tebessüm etmeyi ihmal etmiyoruz?
Sevgİ Eylem İster
Peygamberimiz eşleriyle yarış yapar, birlikte eğlenir, omzuna yaslanan eşinin gösteri izlemesine izin verir, dizine başını koyar, onunla konuşur. Sevgisini yalnızca içinde taşımaz, gösterir, paylaşır, yaşatır.
Modern zamanlarda, evin içinde gözü ekranlarda olan, kulağı haberlerde, kalbi uzaklarda dolaşan insanlar olduk. Oysa sevgi gözle değil, kulakla, dikkatle, jestle, eylemle yaşanır.
Gönül Dengİnİ Arar
Yunus Emre der ki:
Karga ile bülbülü bir kafese koysalar,
Birbiri sohbetinden daim melul değil mi?
Her kuş kendi cinsiyle uçar. Gönül de kendi cinsinden bir gönül arar. Bazen eş, gözle seçilmez; hâl diliyle, sabırla, dua ile belirir.
Evlilikte gönül denkliği, kalp hizası, maddi eşleşmelerden çok daha kıymetlidir. Aynı düşünce iklimini solumak, benzer rüyaları görmek ve aynı duaya “âmin” diyebilmektir asıl bağ.
Son Söz: Gönül Gözünü Açanlara Ne Mutlu!
Görmeden sevmek mümkündür. Çünkü asıl sevgi gözle değil, kalple kurulur. Sesle, dua ile, sabırla beslenir. Bazen görmeden inandığımız gibi, görmeden de severiz. Yeter ki kalbimizin gözü açık olsun.
Rabbim, gözleri görenlere gönül gözü, gönül gözü açık olanlara da sadık dostlar nasip etsin. Sevdiğini Allah için seven, sevdiğini Allah’a emanet eden kullardan eylesin.
Kördüğüm gibi sevebilenlere selam olsun.