HAŞEVİYE ZULÜMLERİ
Mihne zulmünün bitmesiyle, bunlardan en çok zulüm gören A. İbn Hanbel ve yandaşları kendilerini Ehli Hadis, Ehli Sünne veya Ashab-ül hadis, Ashab-üs Sünnet olarak tanıtmaya başladılar. Mihne taraftarları nasıl ki Kur’an mahlûk değildir diyenleri suçlu gördüler ve cezalandırdılarsa, bunlarda kendi taraftarlarını bir potada toplamak için bir hadisi öne sürdüler, inananlar bunlardan oldu, inanmayanlar dışlandı ve zulme uğramaya başladı.
Ahmet İbn Hanbel’in taraftarı olan veya onlarla beraber Mihne’cilerin zulmüne uğrayan kesim kendisini hadis ehli olarak tanıtırken karşı tarafta bunlara “Haşeviye” ismini taktılar. Kendilerinden olanı veya karşı olanı tespit etmek içinde Peygamberin ağzından şöyle bir söz uydurdular. “Cenab-ı Allah, Arşı Ala’dadır ve Peygamberi Hz. Muhammed’de sağ yanında oturmaktadır.” Bunu kabul edenleri ehlisünnet, kabul etmeyenleri de ehli bid’at, hatta müşrik ilan ettiler. Mihn’ecilerin bu tarafa yaptığından daha fazlasını onlara yapmaya başladılar.
Halife Mu’tasım zamanında Mihne sürecinin resmen bitmesiyle yeni dönem, yani Haşeviye dönemi başlamış oldu. Devletin desteğini alan hadis çevreleri, geniş halk kesimini de arkalarına alarak kendileri gibi düşünmeyen kimselere karşı, mezhep, meşrep ayırımı yapmaksızın her türlü baskıyı uygulamaya başladılar. Bu dönemde bu işin önderliğini A. İbn Hanbel’in yakın dostu Nisabur’un en büyük hadisçisi Zühli (258) üstlenmişti. Zehebi, onun Buhari’ye yaptığı zulmü, Sünnete bağlılığının göstergesi olarak kabul ediyordu.
Aynı şekilde bu davanın Bağdat’ta ki temsilcisi de A. İbn Hanbel’in talebesi el Merruzi (275) olmuştur. Rivayete göre bir sefere çıkarken bunu yolcu edenlerin sayısı elli bin kişiden fazladır.
Merruzi’den devraldığı şöhrete kendisinin karizmasını da katan Berbehari, (329) Bağdat sokaklarında gezinirken aksırması üzerine arkasında ki kalabalık öyle bir “Yerhamükellah” der ki saltanat sarayının en ücra odasından sesleri duyulur. Bu kişi Bağdat’ta ayaklanmalara katılır, birçok taraftarı tutuklanır, kendi kaçar ölene kadar saklanır.
Allah’ın ahirette Hz. Peygamberi kendi yanına oturtacağı fikrini hararetli savunucusu olan Berbehari, Hanbeli akidesini savunan “Şerhü Kitabüs Sünne” isimli bir eser de yazmıştır.
Hicri dördüncü asrın başlarında Haşeviye’nin mağdur ettiği kişi ünlü müfessir İbn Cerir et Taberi’dir (224-310) bazı Kuran ayetlerinin yorumunda Hanbelilerden faklı düşündüğü, onların reddettiği bazı rivayetleri kabul ettiği ve A. İbn Hanbeli Fakih kabul etmediği için Mülhid ve şii olmakla suçlanmıştır. Taberi, bu ithamla kalmamış, linç edilmek istenmiş, ellerinden zor kurtulmuştur. Evi ablukaya alınmış, ancak güvenlik güçlerinin kontrolünde evinden çıkmadan günlerini geçirebilmiştir. İbn Cezvi’nin rivayet ettiğine göre vefat ettiği zaman Hadisçilerin taşkınlıklarından korkulduğu için gizlice gece vakti defnedilmiştir.
Bundan sonraki dönemin peşinden gidilen kişisi ise, Sünen sahibi Ebu Davud’un oğlu Ebu Bekir İbn Davud olmuştur. (230-316)
Zehebi’nin Reis dediği Ebu Bekr, devlet nezdinde çok büyük itibara sahip olmuş, Bağdat’ta kendisi için özel kürsü tahsis edilmiştir. İbn Cevzi’nin naklettiğine göre cenazesine üç yüz bin kişi katılmış ve seksen ayrı cemaat cenaze namazını kılmıştır.