50’yi iki geçtiğim bugün, içime baktığımda gördüklerimden bazıları;

Her gün biraz daha olgunlaştığımı görüyorum. Çok daha kendini bilenim (nasıl ım, nerede yim, ne zaman ım, niçin im, kim im? Sorularına yanıtlarım çok daha belirgin ve net)

Bol bol dinleyenim (insanların sesli sessiz haykırışlarını, hayvanların bakışlarını, doğanın fısıltısını, bedenlerin çığlıklarını, sesleri ve sessizliği, en çok da kendimi)

Söylenenlerin arkasını da gören, adeta röntgenini çekenim (daha az kanıyorum. Kim neyi neden söylüyor daha iyi fark ediyorum. Hatta arka taraf ve alt niyetler ilgimi daha çok çekiyor)

Aktif bir şekilde susanım (niye konuşmayacağımı çok daha iyi biliyorum ve susabilmenin kendime verdiği mesajları daha etkin kullanıyorum)

Daha az konuşanım (boşa harcayacağım değil bir kelimem, bir harfimin bile olmadığını hissediyorum)

Ancak gerektiğini hissedince kendini anlatanım (diğerleri gerçekten merak edip samimiyetle sormuyorlarsa, hikayelerimin sihrinin kaçıp büyüsünün bozulacağını düşünüyorum, onun için ulu orta anlatmamayı tercih ediyorum)

Aktif bir şekilde yavaşlamış, hız kesmiş durumdayım (çok yoğun ama bir o kadar dinginim. Bazen sonbaharda açamadan solmuş gonca bir gülün seyrini, bazen bir kitabın anlam dolu satırını, bazen de kurumuş bir ağacın gövdesinden adeta fışkıran yeşil bir dalı, gözlerimden salına salına geçirip, sonsuza kadar yaşamak üzere, gönlüme gömüyorum)

Her bir salisesinin farkında olanı ve hakkını vereniyim (tüm duygularımı dibine kadar yaşıyorum. Anlarımın, kendime ve diğerlerine kattıklarının farkındayım. Acılarımın, üzüntülerimin de heyecanlarımın, coşkularımın da zerresine kadar yaşayanıyım. Koklaya koklaya, çeke çeke…)

Gündelik koşuşturmalardan daha çok farkındalık koşturmalarındayım (sonu gelmez bir kendimi bilme yolculuğundayım. Bu içime yolculuğu her an biraz daha yoğun yaşıyorum. Bazen yanıyor içim, bazen kanıyor gönlüm, bazen de coşkun bir nehir gibi çağlıyorum)

İçimdeki olan bitene kulak kesiliyorum (en çok duygularımın bana ne söylediğini, neyi anlattığını dinliyorum derinlemesine… Ve pek çok keşif yapıyorum içimde. Her yeni duygu halimde yeni bir durumun farkına varıyorum)

Zamanını dolayısıyla yaşamını çok daha kendine özgü yönetenim (aktif yalnızlığım içinde kendime daha çok zaman veriyorum. Yaşamıma koyduklarımın, hayatımdan çıkardıklarımın cefasını çekiyor, ederini veriyor, sefasını sürüyor ve bedelini ödüyorum)

Ve kendime 9 yıl önce bugün yazdığım şiirimle yoluma devam ediyorum;

DOĞUM GÜNÜME

Bugün içime doğru bir yolculuğa çıktım,

Yanımdakiler; Yaşamıma girenler,

Yaşamımda kalmaya devam edenler ve zaman içinde çıkanlar…

Yol boyu seyrediyorum;

Bazen geriden bakıyorum kendime,

Başkalarının gördüğünü görüyorum.

Bazen de içimden bakıyorum,

Kendimi ben olarak görüyorum.

Biraz annemin ve babamın gözü ile çocuk,

Kardeşlerimin gözü ile abla,

Biraz eşimin gözü ile eş,

Çocuklarımın gözü ile anne,

Can dostlarımın gözleri ile dost,

Arkadaşlarımın ki ile arkadaş,

Öğrencilerimin gözleri ile öğreten ve aynı zamanda onlarla öğrenen ben.

Bu roller içinde duygularım sel olup akıyor,

Her çeşidi var,

Yaşanmış ve yaşanmaya devam ediyor.

Hissetmediğim, yabancısı olduğum hiçbir duygu yok.

Bir dağ gibi, bir çöl gibi,

Bir nehir, bazen engin bir deniz gibi,

Bazıları yakıyor kavuruyor içimi,

Bazıları dondurup titretiyor tüm bedenimi,

Bazen köpük köpük deli dolu, bazen durgun…

Bazı anıları kahkahalarla hatırlıyorum,

Bazılarını hüngür hüngür ağlamalarla…

Bazıları hüzün kokuyor, bazıları dertli,

Bazıları coşkuyla dolduruyor içimi,

Bazıları ayaklarımı yerden kesiyor, başımı döndürüyor.

….

Sonra bir değerlendirme yapıyorum yaşanmışlara dair,

Sonuç şu çıkıyor;

Bu yaşam benim yaşamım,

Mimarı benim, inşaatını ben yapıyorum,

Yaşamımın da tribünde seyircisi değil sahada oyuncusuyum.

Hatalarım, doğrularım var,

Düzeltebildiklerim, bazen vazgeçmediklerim var.

Ve devam ediyorum;

Öğrenmeye, çalışmaya…

Kendin olarak yaşamaya devam diyorum.

 Son olarak ta kendime;

 Keşkeleri az, iyi kileri çok bir ömür diliyorum.