Peygamberimizin şemaili ile ilgili uydurulan öyle şeyler var ki onu insanüstü bir varlık haline getiriyorlar, melekleştiriyorlar hatta ilahlaştırıyorlar. Bunları yapanlar genellikle tasavvuf ehli insanlar. Bu sıfatları Peygambere yakıştıranların gerçek maksatları Peygamberi aşırı yücelterek onu çıkardıkları mertebelere kendilerini yerleştirmektir. Peygamberin varisi olduklarını uydurdukları hadisle pekiştiren tasavvufçular derler ki: Peygambere verilen her mucize, keramet olarak velilere de verilmiştir. O halde Peygamber için ne kadar olağan üstü hal uydurulursa, bunların hepsine kendilerini veli ilan eden tasavvufçular da sahip olacaklar demektir.

Şimdi O, olağanüstü hallere bakalım:

 1- Yüzüne hiç sinek konmamıştı. O sevinince mübarek yanaklarında gül açar, üzülünce de solardı. Ayın on dördü Bedir hali gibi nurani ve parlaktı.

2- Işıkta gördüğü gibi karanlıkta da görürdü. Kendi anlattı: “Siz benim yalnız ön tarafımdan gördüğümü sanıyorsunuz, Vallah’i sizin Rukunuz da, Secdeniz de bana gizli değildir. Ben sizi arkamdan da görmekteyim.” Kısa izah: Bu sözlere delil olarakta Şuara suresinin 218-219 ayetlerini delil gösteriyor. Hâlbuki O iki ayette Yüce Allah: O ki, (Allah) kıyam ettiğin zaman seni görüyor. Ve secde edenler içinde dolaşmanı. Çünkü O işitendir, bilendir. (Şuara, 218-219-220) Bu ayetlerin Peygamberin sözü olduğunu söylemek apaçık bir şirktir. Çünkü Allah bu sözleri Peygamberimize hitaben söylüyor.

3- (Yine Peygamberi konuşturuyorlar): Gerçekten ben sizin görmediğinizi görür ve işitemediğinizi işitirim. Ben göklerin iniltisini duymaktayım! Gökler inlediği için kınanmaz. Zira göklerde bir karışlık boş yer yoktur. İşte O Peygamber, karşısındakini nasıl görüp biliyorsa, arkasındakini de görüp bilirdi. Çünkü nurun önü arkası bir olur. İçi, dışı, akıl olur, görür bilir. Gözü uyusa bile kalp gözü açık olur.

4- Nur olduğu için yeryüzüne de bir süs idi. Bunun için iki cihanın efendisi idi. O nedenle Kur’an’ın Necm suresinin 9. Ayetinde “Muhammedin gözü şaşmadı ve sınırı da aşmadı.” Ne alakası varsa, bu ayeti delil gösteriyor.

5- Onun hutbeleri o kadar uzaktan duyulurdu ki; evinden çıkmayan ve yeni yetişen kızlar bile, bu hutbeyi duyup dinlerdi. Mübarek tükürükleri, hastalara şifa, açlara gıda, ağlayanlara ninni ve süt, kötü ahlakı güzelleştirici idi. Torunu Hasan susuz kalınca Onun dilini emdi, hemen susuzluğu gitti.

6- Gölgesi yeryüzüne düşmezdi. Çünkü nurun hiç gölgesi yoktur böyle olunca onun gölgesi nasıl anlatılır. Nurun ala nur sırrında gizli idi.

7- Derler ki: Sırtında üstünlük mührü vardı aynı zamanda bu Risalet mührü idi. Hızır, İlyas ile Mesih-İsa Onun konuşmasına susmuşlardı.

8- Yukarıda saydıklarım uydurulan olağanüstülüklerin en hafif olanlarıdır. Günümüz tasavvufçularından bazıları Peygamberin, tükürüğünden, sümüğünden, kanından ve idrarından şifa üretiyorlar ki kendi şeyhlerinin pisliklerini şifa diye müritlerine satabilsinler. Kısa İzah: Daha birçok uydurulan şeyleri yazmadım. Peygamberimize verilen özellikler diye anlatılan bu hususiyetleri kesinlikle Peygamberimiz bildirmemiştir. Hele-hele Şuara 22. Ayette yüce Allah için geçen. “Çünkü O öyle işitendir, bilendir” sıfatlarını Peygambere vermek Peygamberi İlahlaştırmaktır. Peygamberin böyle olağanüstü özelliklerinin olmadığını bildiren birçok ayet vardır. Ben bir tanesini buraya alıyorum: “De ki: “Ben size Allah’ın hazineleri benimdir demiyorum. Ben kendiliğimden gaybı da bilmem. Size ben meleğimde demiyorum. Sadece bana indirilen vahye uyuyorum. Yine deki: Görmeyenler gören bir olur mu? Hiç düşünüyor musunuz? (En’am, 50)