Ruhları köle, gönülleri tutsak hale gelmiş insanların haline hep acırım. Ruhları egolarına tutsak olmuş insanın hali, iblisin halinden farksızdır. Kibir, bu tip insanların ruhlarını tedavi yoludur. Onlar her yaptığının doğru, her söylediğinin hakikat olduğuna inanır ve karşılarındakileri de buna inandırmaya çalışırlar.

 

Zemin, zaman, mekân da müsaitse, birazda çevresinde müritler oluşmuşsa al başına postuna oturup uçan bir şeyh! Halkın hurafeye alışık hali cahilliğindendir. Zira insanlar bilmediklerinden, bilmiş edasıyla anlatılan güzel sözlere kanmaları mümkündür.

 

Bakınız çevrenize bunları göreceksiniz. Eyvah deseniz de elinizden bir şey gelmez. Dini, dünyevi işlerine alet eden kişilerin en belirgin özelliğidir bu. Cehaletten kurtulamamış kişilerin, tedavisi olamayan hastalıklarıdır sahte şeyhlere(!) mutlak itaat etmeleri.

 Güneydoğu meselesini ve yılların şark meselesi olarak batılıların zerk ettiği çözümsüz problemlerin kaynağında işte bu cahiliye ve onlara hükmeden ruhları köle olmuş karanlık kişiler vardır.

Maalesef bu tip insanlar her zaman cehalet içindeki insanlardan beslenmiyor. Günümüzde kendini aydın zanneden, entelektüel görünen lümpenlerin çoğaldığı bir ortamda da beslenebiliyorlar. Bakınız siyaset arenasına bu tipleri göreceksiniz.

 

Fani dünyanın hiçbir şeyi sınırsız değildir. Ah bunu bir idrak edebilmiş olsalar?.İşte sıkıntıda burada. Bu âlemden ne krallar, ne Firavunlar gelip geçti. Süperin süperi yok. Promosyonlu hayatın tek gerçeği herkesin eline geçirdiği iktidarı vazgeçmemek üzere kendi malı görmesidir.

           Sana ait olamayan bir dünya da sınava çekilmiş bir öğrenci bilinci içinde yaşamaya çalışsak, hem kendi hayatımızı, hem de başkalarının hayatını problemsiz yaşar ve yaşatırız. Fani bir dünya. Gelip geçici, sonu olmayan, ne mülkün, ne gücün, ne de ömrün.

 

Sözlerimizi, davranışlarımızı, yaşantımızı bu bilinçle kurgularsak çok fazla sıkıntı yaşamayız. Belki çok fazla şöhret olmayız ama huzurlu bir yaşamın içinde sınavı başarıyla geçip, ruhlarımızı köle, gönüllerimizi tutsak yapmadan âlem de ki süremizi doldururuz. Ne olur iblise komşu olmayın, kibre kapılmayın..

Ekin itlerini bilir misiniz? Sivri uçları batmasın diye ekinlerin arasında gezerken burunları hava da dolaşırlar. Rüzgâr esse havlar, kuş görse havlarlar. Yaz boyunca burunları havada dolaşırlar. Buna öyle alışırlar ki harman kalkar ama bu ekin itlerinin burnu havada dolaşmaya devam ederler. Burunları hep hava da kalır.

Vardır çevreniz de ekin iti gibileri. Aldırış etmeyin diyeceğim ama aldırış etmeden de olmuyor. Zira devrin prim yapan unsuru bu tiplerin davranışları maalesef. Lakin sonlu varlık insanın, bu kadar hırs ve kibri, ne yazık ki onları bir çukura düşürüyor. Tarih sayfaları ve insanların hafızaları bu tiplerin hazin sonlarını ortaya koymuştur.

Hayat bir ibret sahnesi. Kimileri izler geçer, kimileri de izlerken ibretler alıp kendine dersler çıkarır. İzleyip geçenlerden olmayın. Köprü kurmanız gereken yere duvar örmeyin ki bağlantı kesilmesin.

Makamların ve mevkilerin de geçici olduğunu söyelemeye gerek yok. Güç sarhoşluğu yoldan çıkarmasın sizleri, zira sarhoşluk aklın kontrolden çıkması demektir.

Küçük, halen birincil ilişkilerin sürdüğü toplumlar da var olan müeyyideler, bir otokontrol sağlıyor, kişileri gerçek kimliği ile tanıma imkânı zor oluyor. Daha geniş ve serbest hareket edeceği bir yapı da kişiler otokontrole tabii olmadan hareket ettiklerinden karakteristik reaksiyonları normalleşiyor.

Hele de cehaletleri kişiliklerine yerleşmişse pervazsızlıkları büsbütün ortaya dökülüyor. Sorgulamayan akıl maalesef bu tiplerde bile keramet arıyor. Şeyh uçmaz mürit uçurur dedikleri anlam burada teşekkül ediyor. Hâlbuki şeyh bütün çelişkileri ile ortada!

İnsan çok ve kolay yalan söyleyebiliyor ise uzak durmak gerektiğini hep söylemişlerdir büyükler. Yaşantımız da bu tipler ile mutlaka karşılaşmışsınızdır. Yalan ruhsal bir hastalıktır. Hem insanın kendine, hem de muhataplarına zararı söz konusudur. Sorgulayabilen akıl bunlardan uzak durur fakat sorgulamaktan kaçınanlar kerameti kendinden menkul yalancıları bile kahraman yaparlar.

O sebeple düşünmeli, idrak yeteneğini harekete geçirmeli, sorgulamalı ve aklı kendimize yol gösteren kılavuz yapmalıyız. Ruhları köle, gönülleri tutsak olmaktan çıkarmalıyız.