Ayetler mi adetler mi?

            Medenileşmek mi bedevileşmek mi?

            Vahyileşmek mi vahşileşmek mi?

            Hasbileşmek mi hesabileşmek mi?

            Harunlaşmak mı Karunlaşmak mı?

            Habillleşmek mi Kabilleşmek mi?

            Rahmanileşmek mi şeytanileşmek mi?

            Ulvileşmek mi suflileşmek mi?

            Asalet mi rezalet mi?

            “Allah ne der”mi “El alem ne der”mi?

            Kardeşlik mi kalleşlik mi?

            Tercihini kimden yana kullanırsa insan o tercih ettiği şeyler hayatta vuku bulur.

            İnsan ne ekerse onu biçer.        

            Her insanın içinde iyi ve kötü kutuplar vardır. Bunlar yan yana durur ama birbileri ile sürekli savaş halindedirler. İnsan hangisini beslerse  o galip gelir.

            Bugün dip yapmış insanlık hüsrandadır. Çok büyük tehlikeler insanlığı beklemektedir.

            Yüreksel kuraklığın küresel kuraklıktan bin kat daha beter olduğu bir dünyada yaşamak hoşumuza gitmiyor tabiki.

            Vahiysizliğin en büyük yetimlik olduğu ah bir bilebilsek keşke!

            Dünyevileşen, duyarsızlaşan ve değersizleşen insanların topyekun gücü ellerine geçirdikleri bir dünyada elbette ki sorunlar kartopu gibi büyüyecektir.

            Bütün bu sorunların üstesinden gelebilmek için insani, islami, imani, vicdani, fıtri ve ahlaki yönü kuvvetli insanlara ihtiyaç vardır.

            Dünü başka bugünü başka olan, eylem ve söylemlerinde tutarsızlığı olan, kutsalla aralarında buz dağları oluşmuş insanların bu sorunların üstesinden gelebilmesi imkansızdır.

            Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ Diyanet İşleri Başkanı iken Doğu Afrika ülkesi Mali'de Eyüp Sultan Camiinin açılışını gerçekleştirirken şunları söylemişti

            “Allah bizleri yeryüzünü imar etmek için gönderdi. Ancak yüreklerini, kalplerini imar edemeyen insanlar yeryüzünü imar edemezler. Ruhlarını imar edemeyen insanlar bedenlerini imar edemezler. İşte camilerimiz aynı zamanda bizim ruhlarımızı ve kalplerimizi imar ettiğimiz mekanlardır. Gerek Afrika'da gerek dünyanın neresinde olursa olsun biz Müslümanların mücadele etmesi gereken üç büyük düşmanı vardır.

            Bunlardan birincisi 'Cehalet'tir. Cehaleti bilgiyle, hikmetle, ilimle yenmeliyiz. İslam dini cehaletle birlikte varlığını sürdüremez. İslam dini bir ilim ve medeniyet merkezidir.

            İkinci büyük düşman 'Fakirlik'tir. Küfürle fakirliği eşdeğer kabul etmiştir. Bu düşmanı yenmemizin yolu üretmekten ve çalışmaktan geçer.

            Üçüncü büyük düşman ise 'Tefrika'dır. Ayrılık ve gayrılıktır. İslam kardeşliğini yeniden ihya ederek her türlü tefrikayı ortadan kaldırmalıyız!”

            Burada özellikle vurgulamak istediğim husus İslam kardeşliğidir.

            Kardeşlik denilince iki şeyi referans almadan geçmek imkansızdır. Onlardan bir tanesi içerisinde her çağa özgü vahyi mesajlar barındıran Kur'an'dır. Kur'an'ın ayetlerini içselleştirmeden hayatımıza dinamizm katmak, kardeşlik hukukumuzu geliştirmek imkansızdır.

            Rabbimiz(cc)buyurur ki:

            “Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı yapışın ve birbirinizden ayrılmayın! Ve Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman iken kalplerinizin arasını uzlaştırdı da, O'nun lutfu sayesinde kardeşler oldunuz; ve siz ateşten bir çukurun kenarındaydınız da, sizi oradan kurtardı! İşte bu şekilde Allah size mesajlarını açıklar ki doğruyu bulasınız.” Ali İmran Suresi. 3/103

             Yine bu konuda Peygamberimiz Hz. Muhammed(sav)'e kulak vermeden olmaz. Çünkü  Allah(cc)'ın Resulü'nde bizim için güzel örneklikler mevcuttur.

            “Mü'minler birbirini sevmede, birbirlerine karşı sevgi ve merhamet göstermede tek bir beden gibidir. O bedenin bir organı acı çektiği zaman, bedenin diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateş çekerler!”

            Resul'ün izinden gitmek ve O(sav)'na ümmet olmak ne büyük bahtiyarlıktır!..

            Bilge kişilik Aliya İZZETBEGOVİÇ der ki;

            İslam bütün Müslümanların kardeşliğini farz kıldı fakat Müslümanlar birlik değiller, hatta başkalarının hesabına aralarında savaş yapmaktadırlar!”

            Peki sormak gerekmez mi kendi kendimize?

            Şeytanileşenler, Karunlaşanlar, Fravunlaşanlar, Nemrutlaşanlar dururken kendi kardeşi ile bu kavga neden?

            Nedendir kavgayı, kaosu, kargaşayı ve katliamı körükleyenlere prim vermek?

            Birlik olmadan dirlik olduğu hangi tarihte görülmüştür?
            Unutmayalım ki;

            Allah'ın ve Resulü'nün sözünü dinlemeyenlerin sonu hüsrandır.

            Aklını ruhunu ve benliğini vahiyle formatlamayanların akibeti kötüdür.

            Akıl, din ve bilim üçlüsü ile işbirliğine girişmeyenlerin   geleceği meçhuldür.