Çaresiz hissetmek insanı fena yapar.

Boşa koyarsın dolmaz, doluya koyarsın almaz. İnanamazsın, yaaa nasıl olur dersin.

Nereden bakarsan bak çıkmazdasın.

Seni kimse teselli edemez, kendin bile…

Kaçarsın, göz ardı edersin, yok sayarsın, saklanırsın, kulaklarını - gözlerini kapatırsın ama beynin uğuldar.

Sonra çaresizliğinle, çaresiz yüzleşirsin…

Evet dersin, bu böyle!

İşte o an kıvrandığın andır.

Kendini büyük bir savaştan yenilgiyle çıkmış gibi hissedersin. Omuzların çöker, sırtın kamburlaşır, gülümsemen solar, sesin çıkmaz, gönlün kararır ve öylece kalakalırsın.

Bir süre içine dönersin,

Çelişkilerinle baş başa hesabını yeniden ve başka bir sen olarak yaparsın.

Çünkü sen, eski sen değilsin. Yeni bir acı ile biraz daha büyüdün.

Artık ‘neden böyle’ ve ‘nasıl olabilir?’ savaşın bitmiş, mücadelen sona ermiştir.

Anlayamadığın bir dinginlik hissedersin.

Bir yandan yabancısı olduğun bu dinginliği reddederken, bir yandan da oluşturduğu huzurlu kucağa atlarsın.

Ve

Arkasından ‘kabul etme’nin huzurunu yaşarsın.

Biliyor musun? Kabul etmek boyun eğmek değildir.

Kabul etmek; Her şeyi, herkesi sükûnetle kendi haline bırakmak demektir.

Ve kabul etmek; Kendin olmak üzere güçlü bir şekilde özgürleşmek demektir.