İbn Arabi’nin sevdiğine söylediği şiir: “Ey nazik kız, ey onun güzelliği! Parıltısı karanlıkta yürüyen lambalar gibi ışık saçar. O, kehribar gibi saçtan örülü bir sedef içinde gizli bir incidir. Düşünce, onun dalgıç; okyanusların derinliklerinden ayrılmaz. Ona bakan, biçimli gerdanı ve hoş edasıyla onu kumlu tepelerin ceylanı sanır. (İslam sufileri, 71-72) Kısa izah: İbn Arabi, Bu şiirini sevdiğin bir kıza mı söyledin diyenlere bu şiiri Allah’a yazdığını isbat etmek için bir de şerh yazmış. Ona göre sevgilinin gül yanağı, sıfatlarıyla açığa çıkan ilahi hüviyeti temsil eder. Onun siyah saçlarının büklümleri kesretle perdelenmiş Bir’e işaret eder. “Nefsinden kurtulmak için şarap iç” derken “İlahi temaşanın cezbesi içerisinde maddi varlığını terket” demek ister. Bu konuda sayfalarca örnek verilebilir.

   Bu aşk ve muhabbet sembolizmi sadece İslam tasavvufçularına özgü değildir. Fakat burada ki zenginliği ve mükemmelliği başka yerde bulamayız. Celaleddin: “Allah hem sakidir hem de şarap, bana ait olan aşkın ne olduğunu O bilir” diyor. İbn-ül Arabi, Allah’ı özlemekten ve aşk dininden daha yüce bir din olmadığını belirtir. Aşk, bütün inançların özüdür. Gerçek sufi, hangi kılığa bürünürse bürünsün, aşka samimiyetle gönlünü açar.” “Kalbim her şeyi kabul eder bir hale geldi. Ceylanların otlağı, rahiplerin Manastırı Ve putların tapınağı, hacıların Kâbe’si, Tevrat’ın levhaları Kur’an, Din edindim kendime aşk dinini, gitsin ne yana giderse develeri.

  Din benim dinim, iman benimki, örnektir bize Hind’in kız kardeşi ve aşıkı. Bişr; Kays ve Lubna; Meyye ve Geylan.” Son mısrayı açıklarken şair şöyle diyor: “Aşk, aşk olarak Arap âşıklarına ve bana göre aynı hakikattir. Çünkü onlar görülen her şeyi severler, ben ise Hakkı severim. Onlar bizim için bir surettir, çünkü Allah onlara sadece beşer sevgisini nasip etti. Çünkü O, zaten âşık olan kimseleri akıldan mahrum ve kendi nefislerinden de şuursuz kılmıştır.” Nicholson, aşk üzerine yaptığı tahlillere devam ediyor: “Daha önce aşkın, sufi ahlakında en üstün ilke olduğunu belirtmiştim. Şimdi bu konuda bazı örnekler verelim. “Aşk”, Celaleddin, “Kibir ve gurur hastalığımızın devası, bütün eksiklerimizin doktorudur. Aşk kimin kılığını yırtmışsa, ancak o, bencillikten kurtulur.

   Nuri, Rakkam ve diğer sufiler zındıklıkla itham edilmiş ve ölüme mahkûm olmuşlardır. Cellat, Rakkam’a yaklaştığında Nuri ortaya atıldı ve büyük coşkunluk ve teslimiyetle, arkadaşının yerine kendini arz etti. Oradakilerin hepsi de şaşırıp kaldılar. Cellat: “Delikanlı, kılıç insanların bu derece arzuladıkları bir şey değildir; senin sıran daha gelmedi demiş, Nuri de şu cevabı vermiştir: Benim dinim özgecilik üzerine kurulmuştur. Hayat dünyada en değerli şeydir. Ben geriye kalan birkaç dakikayı, kardeşimin uğruna feda etmek istiyorum. Nuri’nin şöyle dua ettiği işitilmiştir: “Ey Rabbim, yarattığın cehennem ehlini Sen, kendi ezeli ilmin, kudreti ve iradende cezalandırırsın.

  Eğer cehennemi insanlarla doldurmak, Senin amansız iradense, onu, sadece benimle doldurabilir ve onları cennete gönderebilirsin.” (İslam sufileri, 71-75 sahifeşer) Bu sözleri Rahman ve Rahim olan Yüce Allah’a ismi günümüze kadar gelmeyen aşk ehli kıytırık bir sufi söylüyor. Sufilerin aşkı devam edecek.