11-ŞÜPHE yok ki, kim Rabbine günaha batmış bir halde kavuşursa kendisini cehennemin beklediğini unutmasın! Orada ne tam ölebilir, ne de tam yaşayabilir. Ama kim de (sahibine) erdemli işler yaptıran bir iman ile kavuşursa, işte en yüce makamlar onların olacaktır: mutluluğun üretildiği, zemininden ırmakların aktığı, girenin bir daha çıkmadığı cennetler… İşte bu da, arınan kimselerin ödülüdür. (Taha 74-75-76)

--Muhakkak ki Rabbimiz bizim hatalarımızı ve zorlandığımız büyüyü bağışlasın diye iman ettik. Allah’ım ikramı daha hayırlıdır ve devamlıdır. Kim Rabbine suçlu olarak varırsa, onun için cehennem vardır. Orada (insan) ne ölür, ne de yaşar. Kim de yararlı işler yaparak (Rabbine) varırsa, işte onlara en yüksek dereceler vardır. Bunlar altlarından ırmaklar akan “Adn” cennetleridir. Orada kalırlar ve işte bunlar günahlarından temizlenenlerin mükâfatıdır.

12-Ama şu da var ki Ben, af dileyip samimiyetle dönüş yapan, iman eden ve erdemli davranan, nihayet doğru yolda olan herkesi tekrar tekrar bağışlayan biriyim!” (Taha 82)

--İman edip, güzel amel işleyen, sonra da doğru yola giderek tevbe edeni muhakkak ki ben elbette bağışlarım.

13-Şu gerçeği hiç unutmayın: ilâhınız yalnızca kendisinden başka ilâh olmayan Allah’tır: O’nun bilgisi her şeyi kuşatmıştır. İŞTE bu şekilde, geçmişte yaşanmış birtakım olayların özüne ilişkin anlatımı sana sunmuş olduk; zira sana, katımızdan hatırlatıcı bir mesaj vermiş bulunuyoruz. Her kim bu (İlâhî mesajdan) yüz çevirirse, iyi bilsin ki o, Kıyamet Günü (zorlanacağı) bir sorumluluğun altına girmiş olacak. (Taha 98 99-100)

--Sizin ilahınız, kendinden başka ilah olmayan Allah’tır. O, ilmiyle her şeyi kuşatmıştır. (Ey Muhammed!) İşte böylece geçmiş milletlerin haberlerini sana anlatıyoruz. Gerçekten katımızdan sana bir zikir (Kitap) verdik. Kim o (Kitaptan) yüz çevirirse, muhakkak o kıyamet günü ağır bir günah yüklenecektir.

14-O sorumluluğun altından bir daha da asla kalkamayacaktır; üstelik o, Kıyamet Günü onlar için çok berbat bir yük olacaktır. O gün sura üflenecek ve Biz de o gün günahı hayat tarzı haline getirmiş olanları, (korku ve dehşetten) morarmış olarak bir araya toplayacağız; korkudan kısılmış bir sesle birbirlerine “(Dünyada) ne kadar ki; hepsi on gün işte!” diye fısıldaşacaklar. Aralarında konuştuklarınızı biz iyi biliriz. En akıllıları ise, ancak bir gün kaldınız diyecektir. (Taha 101-102-103-104)

--Onlar orada (cehennem de) kalıcıdırlar. Kıyamet günün de kötü bir yük altındadırlar. O gün Sur’a üfürülür ve o gün gözleri korku içinde kalan suçluları toplarız. Onlar kendi aralarında gizlice konuşurlar, (kabirler de) on günden fazla kalmadık derler. Biz onların kendi aralarında ne dediklerini çok iyi biliriz. En akıllıları ise, “ancak bir gün kaldınız” diyecektir.

15- Gün şefaat faide vermez, ancak Rahman kime izin verirse ve kim için söylemeğe razı olursa o müstesna. (Taha 109)

--O gün kimsenin kimseye şefaati fayda vermez. Ancak Rahmanın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu müstesnadır.

16-Sonuçta, aşkın olan Allah, mutlak otoritenin sahibi olarak mutlak hakikatin de kaynağıdır: şu halde O’nun vahyi tamamıyla sana ulaştırılmadan önce, Kur’an hakkında tez canlı davranarak (sonuç çıkarma); fakat “Rabbim, ilmimi artır!” de. (Taha 114)

--Gerçek hükümdar olan Allah yücedir. Vahyin sana gelmesi tamamlanmadan (Unuturum endişesi ile) Kur’an’ı okuma da acele etme! Ve Rabbim, ilmimi ziyadeleştir de:

17-Hal böyleyken şeytan onu vehimlere sürükleyerek “Ey Âdem!” dedi, “Sana sonsuzluk ağacını ve sonu gelmez bir saltanatın (yolunu) göstereyim mi?” Derken o ikisi ondan yediler. Bunun ardından kendi cinselliklerinin farkına vardılar ve başladılar has bahçenin yapraklarından topladıklarıyla üzerlerini örtmeye: sonuçta Âdem Rabbine karşı gelmiş ve huzurunu bozmuş oldu. (Taha 120-121)

Nihayet şeytan ona (Âdem’e) vesvese verdi. Ey Âdem, sana hiç yok olmayacak ve sonsuz saltanat sağlayacak bir ağaç göstereyim mi? (Âdem ve Havva) O ikisi o ağaçtan yediler, onlara ayıp yerleri göründü. O bahçenin yaprakları ile ayıp yerlerini örtmeye başladılar. Böylece Âdem Rabbine isyan etmiş ve yolunu da şaşırmış oldu.

18-Nihayet Rabbi onu seçip arındırdı. Dolayısıyla hem tövbesini kabul etti,[2649] hem de ona (sorumluluğunu ifa edecek) yolu göstererek. Dedi ki: “O makamdan hep birlikte birbirinize düşman olarak inin! Bundan böyle de, Benim katımdan size doğru yol bilgisi gelecektir: artık kim Benim gösterdiğim yolu izlerse, işte o ne sapacak ne de kendini yitirecektir. (Taha 122-123)

--Sonra Rabbi Âdem’i Nebi olarak seçti ve doğru yola yönelterek onun tövbesini kabul etti. (Allah onlara) dedi ki: Bazınız bazınıza düşman olarak hepiniz o (Bahçeden) aşağı inin! Artık benden bir hidayet geldiğinde, kim hidayetime uyarsa, o şaşırmaz ve eşkıya olmaz.

19-Fakat kim de Benim uyarıcı mesajlarımdan yüz çevirirse, iyi bilsin ki onun hayat alanı daraldıkça daralacak ve Kıyamet Günü Biz o kimseyi kör olarak kaldıracağız.’ O kimse “Rabbim” diyecek, “Niçin beni kör olarak haşrettin; oysa ben daha önce gören biriydim?” (Taha 124-125)

--Kim de benim zikrimden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, onun için zor bir hayat ve onu kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz. (O kör olan kişi) der ki: Rabbim, beni niye kör olarak Hayreddin? Hâlbuki ben daha önce görüyordum.

20-(Allah) “Evet, öyle!..” diyecek, “Sana Bizim ayetlerimiz ulaşmıştı, fakat sen onları unutmuştun; sonuçta bugün de sen unutulacaksın, hepsi bu!” İşte Biz de, haddi aşan ve Rabbinin ayetlerine güvenip inanmayan kimseleri böyle cezalandırırız; hele bir de ahiret azabı var ki, o çok daha şiddetli ve çok daha kalıcıdır. (Taha 126-127)

--(Allah’ü Teâlâ da cevaben) der ki: “İşte böyle ayetlerimiz sana gelmişti de onları unutmuştun. Aynı şekilde (sen de) bugün unutulursun. Rabbinin ayetine inanmayanları ve haddi aşanları işte böyle cezalandırırız. Ve elbette ahiret azabı daha şiddetli ve daha devamlıdır.

21-Ve eğer Biz, onları (elçi göndermeden) önce bir helâke uğratarak cezalandırmış olsaydık, bu kez de “Ey Rabbimiz! Eğer Sen, şu zillet verici ve onur kırıcı duruma düşmeden önce bize bir elçi göndermiş olsaydın ayetlerine hemen uyardık!” diyecekleri kesindi! (Taha 134) (Mustafa İslamoğlu Mealinden)

--Eğer biz (Nebi ve kitap göndermeden) onları yok etseydik, muhakkak ki: “Ey Rabbimiz! Perişan ve rezil olmadan evvel gönderseydin de ayetlerine ve Resulüne uysaydık” derlerdi.

İnsanın bir başkasıyla konuşması birbirlerini anlamakla olur. İki ayrı dil konuşan kişinin yanın da bir tercüman olmadan anlaşmaları mümkün değildir. Bizleri yaratan Yüce Allah’ın, bizlere gönderdiği ayetleri anlamamız için kendi dilimize çevrilmiş meallerden okuyarak anlamamız mümkün. O halde Allah’ü Teâlâ ile konuşmak istiyorsanız Kur’an-ı bir Mealden okumamız lazım.