Sahabelerden Ebu Zer ile Bilali Habeşi arasında ufak bir tartışma yaşanır. Tartışmada hiddetlenen Ebu Zerr(ra) Bilali Habeşi(ra)'ye “Ey kara kadının oğlu!” diye seslenir. Bilal(ra) bu duruma çok üzülür. Konuyu öğrenen Peygamber(sav) Ebu Zer(ra)'e :"Ya Ebu Zer! Sende hala cahiliye kalıntıları görüyorum. Kişi hiç anasından dolayı kınanır mı?” der.

            Bu dersi veren kim?

            “Beni Rabbim terbiye etti. Ve ne güzel terbiye etti!”diyen Hz. Muhammed(sav)

            Rabbimiz biz kullarına rahmeti gereği gönderdiği o Resulle ilgili Kur'an'ında şu sözleri söyler:

            “Gerçek şu ki, Allah'ı ve Ahiret Günü'nü (korku ve umutla bekleyen) ve O'nu her daim anan kimseler için Allah'ın Elçisi güzel bir örnek teşkil eder!” Ahzab Sur, 33/21

            O Resul (sav)'ün sözlerine kulak vermeyeceğiz de kime kulak vereceğiz?

            O Resül(sav)'ün sözü üstüne söz söylemek kimin haddine?

            O Resül(sav) ile ilgili Rabbimiz(cc) ne diyor?

            “Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız Muhammed sapmadı, azmadı. O, arzusuna görede konuşmuyor. Bildirdikleri, kendisine vahyolunan bir vahiyden ibarettir!” Necm Sur, 53/1-4

            Yol haritası vahiy olan bir peygamberin gittiği yoldan şüphe duymak mümkün müdür?

            Bizler bizi vahiyle şereflendiren Allah(cc)'a kulluk sözü vermiş ve “Sen bizim Rabbimizsin!” dememiş miydik?

             Elbette ki: "Allah bize kafidir; O, ne mükemmel bir koruyucudur!" Ali İmran Sur, 3/173

            Şu insanı tir tir titreten ayete bir bakar mısınız?

            “Doğrusu insanı yaratan Biziz ve iç beninin ona neler fısıldadığını iyi biliriz: zira Biz insana şahdamarından daha yakınız!” Kaf Sur, 50/16

            Kuluna şah damarından dahi yakın olan Allah(cc), Resülü Hz. Muhammed (sav)'e şöyle sesleniyor:

            “Ve eğer (Peygamber) kısmen dahi, söylemediğimiz sözler uydurarak Bize isnat etseydi, onu sağ kolundan şiddetle yakalar ve şah damarını kesip (başını) koparırdık da, sizden hiç kimse buna engel olamazdı!” Hakka Sur, 69/44-47

            Peki bize ne oluyor?

            “Allah ne der?” mi diyeceğiz yoksa “El alem ne der?” demeye devam mı edeceğiz?...

            Ayetlerin diriltici soluğuna teslim mi olacağız yoksa adetlere mahkum mu olacağız?

            Hala işin niceliğyle, kabuğuyla, curufuyla mı yetineceğiz yoksa öze, ruha ve cevhere mi yöneleceğiz?

            Tek kutuplu bir dünya öngörüp dünyevileşmeye, duyarsızlaşmaya ve değersizleşmeye odaklı bir yaşamı mı öngöreceğiz yoksa çift kutuplu bir dünyayı içselleştirip Allah'lı, anlamlı, ahlaklı ve amaçlı bir yaşam için mi kolları sıvayacağız?

            Bizi yaratan Allah(cc)'ın sözüne kulak vermez ve O(cc)'na tam teslimiyet göstermezsek halimiz nice olur dersiniz?

            Allah(cc) bilincinden yoksun toplumlarda çeşitli marazi hastalıkların zuhuru kaçınılmazdır. 

            Atasoy MÜFTÜOĞLU'nun konuyla ilgili yaklaşımını önemli buluyorum:
            “Her milliyetçilik ve her mezhepçilik, Müslümanların ahlaki hastalıklarla malûl olduklarını gösterir. Ahlaki hastalıklar aynı zamanda büyük bir bilinç gerilemesi içerisinde olduğumuza işaret eder. Günümüzde her toplumda, milliyetçilikler ve mezhepçilikler hep sansasyonel bir dille savunuluyor. Hangi alanda ve bağlamda kullanılıyor olursa olsun, sansasyonel dil, niteliksizliklerin tezahürü olarak değerlendirilmelidir. Akıl ahlaki alandan uzaklaştırıldığında, önyargılar, çıkarlar ve bencillikler çok daha etkili olabiliyor!”

            Bugün tüm dünyayı kasıp kavuran marazlar neler biliyor musunuz?

            Irkcılık, mezhepcilik, terör ve mültecilik sorunu..

            Peki bu sorunlarla kim mücadele edecek?

            Batıl şer güçlerin bu sorunların üstesinden gelmesi imkansız. Müslüman Dünya bu konuda elini taşın altına koymalı ve tüm manevi ve ilahi referanslarını harekete geçirmelidir.

            Ragıp El Isfahani'nin şu tesbitini yeri gelmişken paylaşmak isterim.

             "Allah insanlara iki elçi göndermiştir. Birinci elçi akıl, ikincisi de peygamberlerdir!"

            Peki bu iki elçi hayatımızda ne kadar etkin?

            Unutmayalım ki Allah(cc) kitabında Akletmeyenlerin başına pisliği boca edeceğini söylüyor.

            Bugün koskoca İslam alemi neden perişan halde dersiniz?

            Akıl devrede mi? Yok!

            Peygamberlerin getirdikleri devrede mi? Yok!

            Bu iki elçi devrede olsa olsa ümmet arasına duvarlar örülür mü, her gün yüzlerce insan birbirini öldürülür mü?
            “Hangi çiçek, diğerini 'sarı açtı' diye ayıplar?
            Hangi kuş, 'farklı ötünce' diğerine yasak koyar?
            Derisinden, dilinden ötürü öldürülüyor insanlar.
            Ah insanlar! Her şeyi bulup kendini bulamayanlar!..” C.Bukowski

            Bu durum Müslüman mazlum milletlerin kaderi olamaz.

            Hepimiz aklımızı ve ruhumuzu vahiyle, peygamberi bir bakış açısı ile formatlamalıyız. İnsanlara, olaylara bakarken adetler değil ayetler bizim ilham kaynağımız ve referanslarımız olmalıdır.

            Özellikle Hucurat Suresi...

            Düşünsenize Allah(cc)'ın 'bak!' dediği yerden bakabilen bir kimse de cahiliyye tortuları / izleri  kalabilir mi?

            “Ey insanlar! Rabbiniz birdir, atanız da birdir. Hepiniz Adem’densiniz, Adem ise; topraktan yaratılmıştır. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten sakınanınızdır. Arab’ın Arab olmayana, hiçbir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir.”

            Bundan tam 1400 yıl evvel Veda Hutbesinde Peygamberimiz (sav)'in yüzbinlerce kişiye söylediği bu sözler kulak ardı edilemez. 

            O(sav) boş söz söylemez, heva ve hevesine yenik düşmez.

            Bize düşen O(sav)'nun yolunu yol bilmektir.

            Bireysel ve toplumsal her tür marazi hastalıkların çözümü de burada yatmaktadır. Yani peygamberimizin ahlakı ile ahlaklanmaktır. O(sav)'nun ahlakı ise Hz. Aişe'(ra)'nin dediği gibi Kur'an'dır. Kur'an ise içerisinde her çağa özgü vahyi mesaj barındıran bir kitaptır. Ve bu kitap maddi ve manevi tüm dertlerimize çare olacak bir eczahanedir.

            Sözün özü Sözlerin en güzelini söyleyene ait olsun:

            “Allah'a, Rasulü'ne ve inananlara müttefik olanlar var ya: işte onlardır Allah taraftarı olanlar: galip gelecek olan da onlardır!” Maide Sur, 5/56